4 Şubat 2014 Salı

Rekabetçi kur - Enflasyon açmazı

Ocak ayı enflasyon rakamları belli oldu. TÜFE 0,1 puan artarak yüzde 7,5’ta kaldı. Ne var ki çekirdek enflasyon belirgin ölçüde artarak yüzde 7,1’den 7,6’ya çıktı. Ama daha önemlisi, salt sanayi fiyatlarını içeren yeni üretici fiyat endeksinde aylık artış yüzde 3,3 ile büyük sıçrama kaydetti. Yıllık artış da yüzde 10,7’ye yükseldi. Hızla yükselen döviz kurunun ithal fiyatları aracılığı ile önce üretici fiyatalarına, ardından da tüketici fiyatlarına yansıdığını biliyoruz. Önümüzdeki aylarda tüketici fiyatlarında artışlar kaçınılmaz. Üstelik Türk Lirasıdaki değer kaybının tümü fiyatlara yanısımış değil. Döviz kuru geri gelir umuduyla zamlar geciktiriliyor.

Kur direnç gösteriyor

            Döviz kuru geri gelir mi? Doğrusu kuşkuluyum. Dolar kuru 2,25-2,30 bandına demir atmış görünüyor. Güçlü bir yabancı sermaye girişi olmadığı takdirde bu kur seviyesi kalıcı olabilir, hatta FED’in para musluğunu kısmaya devam etmesi durumunda kur yeniden tırmanışa geçebilir. Sanırım Merkez Bankası’nın yüzde 10’a yükseltttiği faizin ve buna bağlı olarak yüzde 11 civarında seyreden piyasa faizinin sıcak para açısından yeterince cazip olmayabileceğini artık düşünmeye başlayabiliriz. Kur gevşemediği takdirde enflasyon açısından bu yılın da kaybedileceği açık. Merkez Bankası’nın daha yeni yüzde 6,6’ya yükselttiği enflasyon tahminin dörtte biri (yüzde 1,7) Ocak ayında gerçekleşmiş durumda. Yıl sonu enflasyonunun hiç olmazsa yüzde 7 civarında kalabilmesi için kalan 11 ayda ortalama fiyat artışının 0,5 puanı geçmemesi gerekiyor.
            Bu çok düşük bir ihtimal. Merkez Bankası bir kez daha “kur arttı böyle oldu” diye mektup mu yazacak? Bu mektup yazma işinin suyu çıkmak üzere. Bu bakımdan Merkez Bankası’nın kuru baskılayacak ek faiz artırımları yapmaktan başka çaresi kalmayabilir. Bunun siyaseten ne kadar zor hale geldiğini sanırım uzun uzun anlatmama gerek yok. Enflasyonu yüzde 5’lik hedefe yaklaştırmakta Merkez Bankası’nın çaresiz kaldığını kabul etmek zorunda kalabiliriz. Böyle bir çaresiziliğin tescilinin sonuçları vahim olabilir.

Düşük değerli TL ile büyümek

            Konuya bir de rekabetçi kur açısından bakabiliriz. Nominal kurun mevcut seviyesi reel kuru hemen hemen 2003 düzeyine indirdi. Bu seviyenin, kalıcı olduğu takdirde, saniyeye gerek ihracat gerek ithal ikamesi açısından güçlü rekabet desteği vereceği açık. Mevcut reel kur düzeyinin kalıcı ve istikrarlı olabilmesi için bundan böyle nominal kurun ılımlı bir tempoyla ticari ortaklarımız ile aramızdaki enflasyon farkına paralel gitmesi gerekiyor. Bunun hangi politika araçları ile yapılabileceğini doğrusu bilmiyorum. Ama yapılabilirse, geçmiş yıllarda Türk Lirası’nın büyük ölçüde aşırı değerli seyretmesi nedeniyle sanayinin maruz kaldığı tahribatın zamanla telafi edilmesi mümkün olabilir. Böyle bir telafi süreci aynı zamanda büyüme rejiminin de daha dengeli bir patikaya oturmasını, bu sayede de cari açığın sürüdürülebilir düzeylere çekilmesini mümkün kılar.

            İki haneli enflasyonun tek haneye indirilmesinde Türk Lirası’nın geçici kur şoklarına rağmen düzenli değer kazanması önemli katkı yaptı. Ancak bu katkının bir bedeli de oldu. Reel kur sanayimizin verimlilik düzeyinin üzerine çıktı. Son iki yıl hariç büyümeyi iç talep sürekledi. İç talebin yakıtı da dışardan alınan borçlarla sağlandı. Bu çark son iki yıldır tekliyor. Eğer işgücü piyasasında, vergi sisteminde, eğitimde, enerjide rekabet gücünü arttıracak yapısal reformlar yapılabilseydi kur üzerindeki rekabet baskısı daha hafif hissedilirdi. Oysa şimdi bir açmazla karşı karşıyayız: Ya enflasyonu fazla azdırmamaya özen göstererek rekabetçi kurla dengeli büyümeye sancılı bir geçiş yapacağız ya da enflasyonda ipin ucu kaçar korkusuyla kuru baskılamak için daha yüksek faizlere razı olacağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder