9 Nisan 2014 Çarşamba

Başbakanın düşük büyümeye tahammülü yok

Siyasette heyecan devam ediyor. İktidar partisi yerel seçimlerde uğradığı oy kaybından sonra karşıkarşıya kaldığı açmazları nasıl aşabileceğinin hesabı içinde. İlk fırsatta bu konuya döneceğim. Geçen hafta ekonomi cephesinde heyecanlı günler yaşandı. Başabakan fazla dayanamayıp Merkez Bankası’na adeta kükredi: Faizleri nasıl arttırdaysınız öyle düşürün dedi, özetle. Bu emri ne zaman verdi? Mart ayında enflasyonun yüzde 8,4 ile zirve yaptığının, çekirdek enflasyonun da yüzde 9,3 ile yedi yıllık rekorunu kırdığının açıklanmasından 24 saat sonra.
            Başbakanın faiz ultimatomunun ardından ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı Babacan özel bir söyleşide kararı Merkez Bankası’nın vereceğini, artan kurun fiyatlar üzerindeki baskısının henüz bitmediğini açıklamak zorunda kaldı. Pazartesi günü de Merkez Bankası başkanı Başçı Kayseri sanayi Odası’nda verdiği konferansta olağaüstü toplantının söz konusu olmadığını, büyümenin pek de kötü gitmediğini, yüzde 4’e yakın dengeli bir büyüme beklediklerini, para politikasının halen çok sıkı olduğunu, koşullar müsait olduğunda kontrollü bir gevşeme yapabileceklerini açıkladı. Sözünü ettiğim söyleşide Babacan, Türkiye ekonomisinin yüzde 3-4 arası bir büyüme patikasına girdiğini, büyüme iç talep artışıyla zorlanırsa cari açığın kontrolden çıkabileceğini, büyümeyi artırmanın tek yolunun yapısal reformlar olduğunu belirtmişti.
Kim korkar enflasyondan?

            Bence görüntü oldukça netleşti. Ne zamandır bu sütunda Türkiye ekonomisinin düşük büyüme rejimine hapis olduğunu, salt iç talebe dayalı büyümenin sürdürülemez cari açık nedeniyle sonuna gelindiğini, dengeli bir büyümenin, yani cari açığı makul düzeylere indirecek, aynı zamanda da enflasyonun kontrolden çıkmasına izin vermeyecek bir büyümenin ister istemez yüzde 3-4 arasında kalacağını savunuyorum. Babacan da Başçı da, daha diplomatik bir dille de olsa, aynı şeyi söylemeye başladılar.
            Ancak sorun şu ki, pozitif de olsa, Başbakan’ın düşük düzeyde bir büyümeye tahammülü yok. Doğrusu haksız değil. Büyüme yüzde 3-4 arasında kaldığı sürece ne işsizlik artışını engelleyebilirsiniz ne de yoksulluk göstergelerinde son 10 yılda gerçekleşen iyileşmeyi devam ettirebilirsiniz. Başbakan ne pahasına olursa olsun büyüme istiyor. Bunun için iç talebi canlandıracak faiz indiriminde ısrarlı. Kur artarmış, ardından da enflasyon artar, enflsayonla mücadelenin iyice cılkı çıkarmış umurunda değil. Önünde iki seçim var. Ekonometrik modellerin de gösterdiği gibi (Bkz. Ali Akaraca) bir puanlık ek büyümenin oya pozitif etkisi, bir puanlık enflasyon artışının negatif etkisinden hemen hemen yedi kat daha fazla.

Ekonomik istikrarı kim tehdit ediyor?

            Ama öte yandan enflasyon hedefi olan yüzde 5’i sürekli ıskalayan, her defasında kur arttı böyle oldu diyen bir Merkez Bankası var. Enflasyon giderek katılaşıyor. Başçı’nın 2015’te hedefi yakalarız sözünün arkasında durması gerekiyor. Merkez Bankası için de, koruyucusu Babacan için de enflasyonun düştüğü, TL’nin aşırı değersiz olmadığı, buna karşılık büyümenin pozitif ama yüzde 3-4 aralığında kaldığı, cari açığın da küçüldüğü bir makroekonomik denge mevcut kouşullarda ideal kabul ediliyor. Düşük büyüme kapanından ancak yapısal reformlarla çıkılır. Haziran 2011’den sonra bu fırsat vardı, ama başkanlık rejimi tutkusu nedeniyle heba edildi.

            İki hafta öcne bu köşede “ekonomik istikrarı kim tehdit ediyor?” diye sormuş ve tehdit edenin Merkez Bankası’nın bağımsızlığından rahatsızlık duyan ve enflasyonla mücadelede tuhaf fikirlere sahip olan Başbakanın tehdit ettiği yanıtını vermiştim. Yanıldığımı sanmıyorum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder