25 Ağustos 2014 Pazartesi

Ali Babacan bilmecesi

Aslında bir değil iç içe geçen iki Babacan bilmecesi var. Birinci bilmece malum: Önümüzdeki hafta şekillenmesi beklenen yeni hükümette ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan görevine devam edecek mi? İkincisi ise devam ederse ne yapabileceği.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan
Ülkeyi Çankaya’dan yönetmeye devam edeceği ayan beyan belli olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ekonominin mevcut gidişatından hiç memnun değil. Israrla talep ettiği başkanlık sisteminin kaderi önümüzdeki genel seçimlerde AKP’nin 330 milletvekilini aşmasına bağlı. Bunun için ise AKP’nin yüzde 50 üzerinde oy alması şart. Bu cepte keklik değil. Dahası, ekonomik büyüme zayıflama, işsizlik ise artış emareleri göstermeye başladı. Böyle devam ederse başkanlık sistemi tahayyülü uçup gidecek.
    Dolayısıyla Sayın Erdoğan bir an önce ekonominin canlandırılmasını istiyor. Bunu maliye politikası aracılığıyla yapamaz. Kamu harcamaları reel olarak artıyor, vergi hasılatı ise reel olarak geriliyor. Gevşeme sinyalleri veren mali disiplin bozulmadan bu yolla iç talebi canlandırmaya çalışmak riskli. Buna karşılık Merkez Bankası faizinin mevcut enflasyonun bir hayli altına çekilmesinin kredi faizlerini büyük ölçüde düşüreceğine, bu yolla yatırımların ve tüketimin canlanacağına inanıyor. Üstelik bu canlanmanın bedelsiz olacağına, çünkü negatif reel faizlerin ne döviz kuruna ne de enflasyona etki yapmayacağına inanıyor.
       Gerek Babacan’ın gerekse Merkez Bankası’nın para politikasında böylesine radikal ve son derece riskli bir değişime karşı oldukları malum. Bu nedenle Babacan’ın yeni kabinede yer almayacağını, Babacan’ın çekilmesiyle birlikte Merkez Bankası yönetiminin de fazla dayanamayacağını tahmin ediyorum. Ancak finans piyasasının benim gibi düşünmediği anlaşılıyor. Bıçak sırtında duran makroekonomik dengelerin hesapsız müdahalelerle altüst olma riskinin pek çok AKP’li tarafından görüldüğü söyleniyor. Son tahlilde Babacan’ın ekonominin patronluğunun devam edeceği beklentisi yaygın.
    Diyelim ki böyle oldu. Burada ikinci bilmeceye geliyoruz. Babacan Erdoğan’ı frenleyebilir mi? Diğer ifadeyle, mevcut “dengeli büyüme” stratejisinin gerektirdiği “temkinli” para politikası ile kurda istikrar politikası devam eder mi? Bu sorunun yanıtının önemli ipuçları S. Bilişim Danışmanlık’ın 22 Ağustos tarihli, “AK Parti Piyasa Dostu Olmadığı A. Babacan Siyaseten Etkisiz Eleman Olduğu Halde Yersiz Beklentiler” başlıklı 8 sayfalık Siyasal İstikrar İndeksi ara raporunda mevcut.
    Raporda Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim etme mahiyetinde Babacan’ın “Türk maliye-hazinecilik tarihinde nadir şahsiyettendir” denildikten sonra olumlu katkıları zikrediliyor. Örneğin, Hazine’nin borç yönetiminde ve düşen faizlerinde Babacan’ın performansı kuşkusuz son derece başarılıdır... Bankacılık sektörünün sağlam kalmasında pay sahibidir.” deniliyor. Ama ağırlıklı olarak Babacan’ın son yıllarda kamu alanında popülist yönelimleri engelleyemediği iddia ediliyor.
    Raporda “AK Parti; makro ekonomik çerçevenin siyasetle konsolide etkileşimi bakımından aşamalar halinde, objektivite içinde piyasa dostu tutumdan popülizme, yüksek hacimde makul fiyatlamada kamu hizmeti üretiminden tolere edilebilir-kısmî yozlaşma devamen ağır kirliliğe, bunu korumak için güç politikasına evrilmiştir.” teşhisi konulduktan sonra “Babacan mali disiplinin tavsatılmasında, kamu maliyesinin şeffaflık ve denetiminin azalmasında, makro ekonomik çerçevenin verimlilik ve rekabetten uzaklaşmasında tatminkâr hatta yer yer olumlu işlev dahi üretememiş, üretme ihtimali ziyadesiyle azalmıştır.” iddiası örneklerle savunuluyor.

    Kısacası, Babacan yerinde kalsa bile AKP’nin popülizme yönelmesini ne ölçüde engelleyebilir, sorusu ortada duruyor.
(bu yazı 24 Ağustos 2013 tarihli Zaman'da yayınlanmıştır)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder