21 Ağustos 2014 Perşembe

Stiglitz’e göre cari açık esas sorun

Joseph E. Stiglitz ekonomi camiasının yakından tanıdığı bir isim. Asimetrik bilginin piyasa ekonomisinde büyük sorun oluşturduğunu gösteren çalışmaları ile Nobel ödülüne layık görülmüş.
Dünya Bankası’nın baş iktisatçılığını yapmış olan Amerikalı iktisatçı son yıllarda daha ziyade ana akım iktisat kuramına ve politikalarına (daha popüler bir ifadeyle “neo-liberal politikalara) karşı yürüttüğü mücadele ile gündemde. Bu mücadelenin argümanlarını bir araya getiren “The Price of Inequality” başlıklı kitabı 2012 yılında yayımlanmıştı. Geçen hafta Türkçe çevirisi (“Eşitsizliğin bedeli”) İletişim Yayınları’ndan çıktı.  
    Stiglitz, UNDP’nin konferans davetlisi olarak bu hafta başında İstanbul’daydı. Yayınevinin Stiglitz ile görüşme önerisini memnuniyetle kabul ettim. Bu sayede kitabı okurken not ettiğim soruların yanıtlarını birinci elden alabilecektim. Stiglitz kitabı her ne kadar genel ekonomik analizler içerse de, esas olarak Amerikan ekonomisinin artan eşitsizlikten kaynaklanan sorunlarını irdeliyor.
    Dünyanın bir numaralı gücü olan ABD’deki ürkütücü gelişmeler elbette hepimizi ilgilendirir. Ama Stiglitz ile yaptığımız sohbette Türkiyeli okurları en çok ilgilendirecek konu, bizim ekonomide hangi sorunun, enflasyonun mu yoksa cari açığın mı daha önemli olduğu ya da hangisine öncelik verilmesi gerektiği ile ilgiliydi. Bu tartışmaya elbette damdan düşer gibi gelmedik.
        Profesör Stiglitz, Amerikan Merkez Bankası FED’i Wall Street odaklı olmakla, diğer ifadeyle çalışan kesimlerin çıkarlarını değil finans kesiminin çıkarlarını gözetmekle eleştiriyor. Başta Ben Bernanke olmak üzere FED yöneticilerini “enflasyon saplantılı” olmakla suçluyor; üstelik enflasyon tehdidinin gündemde olmadığı, buna karşılık reel ücretlerin yerinde saydığı, tam istihdamın sağlanamadığı ve eşitsizliğin hızla artmakta olduğu bir dönemde. Stiglitz’in sohbetimiz sırasında yüzde 6’ya gerileyen Amerikan işsizlik oranının düşen emek arzını içermediği ve yaratılan işlerin hatırı sayılır bölümünün yarı zamanlı olması gerekçeleriyle ciddiye almadığını belirttiğini not etmek isterim. Ayrıca şunu da ekleyeyim; Stiglitz, FED’in yeni başkanı JanetYellen’ın eski başkanlar kadar enflasyon saplantılı olmadığı kanaatinde.
    ABD’de böyle olabilir ama enflasyonun yüzde 9’un üzerine çıktığı, zayıf büyüme nedeniyle işsizliğin artış eğilimine girdiği Türkiye ekonomisi hakkında ne düşünüyor? Fazla tereddüt etmeden bu soruya Stiglitz Türkiye’de enflasyondan ziyade cari açığın öncelikli sorun olduğu yanıtı verdi. Stiglitz’e göre enflasyonun yüzde 20’ye bile çıkması büyük bir deprem yaratmaz ama cari açığın artarak sürdürülemez hale gelmesinin yaratacağı “ani duruş” olayı, diğer ifadeyle sermaye girişlerinin bıçakla kesilmesi Türkiye ekonomisini durgunluğa sürükler.
    Cari açığın esas sorun olduğu konusunda Sitglitz ile aynı görüşteyim. Bununla birlikte enflasyon ile cari açık sorunlarının bağımsız olduklarını düşünmüyorum. Merkez Bankası enflasyon hedefini uzun süredir tutturamıyor. Böyle devam ederse hiçbir inandırıcılığı, dolayısıyla para politikasının etkisi kalmayacak. Böyle bir gelişme esnek kur ile enflasyon hedeflemesine dayanan makro ekonomik çerçevenin sonunu getirir. 1990’lara adım adım geri döneriz.

    Elbbete bu çerçeve değiştirilebilir. Esnek kur rejimi yerine yönetilen kur rejimi getirileilir, sermaye hareketlerine kısıtlamalar konulabilir ve enflasyon hedeflemesi terk edilebilir. Ancak bu yeni makroekonomik çerçevenin yüksek dış açık / yüksek tasarruf açığı veren bir ekonomide getireceği götüreceğinden çok daha fazla olacaktır çünkü ayağımızı yorganımıza göre uzattığımızda, yorgan kısa kalacağından ayaklardan feda etmemiz gerekecek.
(Bu yazı 21 Ağustos tarihli Zaman gazetesinde yayınlanmıştır)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder