9 Ekim 2014 Perşembe

Maliye Bakanı’ndan orta gelir tuzağı

Geçen hafta Maliye Bakanı Mehmet Şimşek 1 Ekim tarihli Wall Street Journal-Türkiye’de “Türkiye orta gelir tuzağından nasıl kaçacak?” başlıklı bir yazı yayımladı. Bu girişimi olumlu bulduğumu belirteyim.
Ekonomide güncel sorun düşük büyüme ve büyümenin kalitesi. Orta gelir tuzağı tartışması da bu bağlamda gündemimize girdi.
Orta gelir tuzağı kavramı, kişi başına gelir 10 bin doların üzerine çıktığında bunu 16-17 bin dolara çıkarmanın 10 bin dolara çıkarmaktan çok daha zor olduğunu, çünkü GSYH büyümesinin orta gelir düzeyinden itibaren çok daha fazla verimlilik artışlarına dayanması gerektiğine işaret eder. Ekonomik kalkınmanın ilk aşamasında sermaye stoku düşük olduğundan makul bir yatırım oranıyla kişi başına geliri hızla artırmak mümkündür. Ancak GSYH belirli bir düzeye ulaştığında yatırımların büyümeye katkısı doğal olarak düşer. Gelir artışını devam ettirebilmek için verim artışının büyümeye katkısının yükselmesi gerekir. Bu da teknolojik ilerlemeye, beşeri sermayenin gelişmesine ve ekonominin kurumsal olarak etkin çalışmasına bağlıdır.
İşte bu noktada Türkiye ekonomisi teklemeye başladı. Kişi başına gelir bir yandan yüksek büyüme diğer yandan Türk Lirası’nın fazlasıyla değerlenmesi ile 2003’ten 2011’e 3 bin 500 dolardan 10 bin doların üzerine çıktı. Ancak son üç yıldır düşük büyüme ve Türk Lirası’nın değer kaybına bir de verimlilik artışlarının durması eklenince, kişi başına gelir yerinde saymaya başladı.
Bakan Şimşek, 1960’lardan bu yana 101 orta gelirli ekonomiden yalnızca 13’ünün bu “önemli sıçramayı” başardığını belirterek, işin zorluğunu teslim ediyor. Buna rağmen Türkiye’nin 2023’te 25 bin dolar kişi başına geliri yakalayacağına güveni tam. 25 bin dolar hedefinin olanaksızlığını 18 Eylül tarihli yazımda göstermiştim. Gerekçelerime dönecek değilim. Zaten konumuz açısından önemi de yok. Türkiye 2023’te kişi başına gelirini 18 bin dolara çıkartabilirse, bu hem büyük başarı olur hem de orta gelir tuzağından kurtulmuş oluruz.
18 bin doların belirli koşullar altında mümkün olduğunu yazımda belirtmiştim. Sayın Şimşek de hemen hemen aynı koşulları zikrediyor: “Beşeri sermaye stokunun kalitesini güçlendirmek”, “İşgücü piyasasını esnekleştirmek”, “ulusal teknoloji ve inovasyon kapasitemizi geliştirmek”.
Beşeri sermayemizi geliştirmek için eğitim sistemimizi her kademede reforma tabi tutmamız gerekiyor. Şimşek, zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarıldığını, öğretmen sayısının hızla artırıldığını belirtiyor. Ama eğitim kalitesinin temeli olan öğretmen kalitesi hakkında bir şey söylemiyor. Geçen hafta Eğitim Reformu Girişimi bir rapor yayınladı. Durum hiç parlak değil. İki saptamayı kısaca aktarayım: Okulöncesi eğitim hedeflerinin halen çok gerisindeyiz. Ulusal Öğretmen Stratejisi belgesinde öngörülen politikaların da hiçbiri uygulamaya geçmemiş durumda. Ayrıca zorunlu eğitime 4 yıl eklemekle lise çağında okullaşma oranının kendiliğinden artacağını beklemek beyhude.
İşgücü piyasasının esnekleştirilmesi konusunda da köklü reformlar yapılabilmiş değil. Bu reformlardan en önemlisi kıdem tazminatı oy kaygısıyla rafa kaldırıldı. Ar-Ge harcamalarını son yıllarda ikiye katlayarak GSYH’nın yüzde 1’e çıkardığımız doğru. Şimşek, bu oranın 2018’de yüzde 1,8’e, 2023’te yüzde 3’e çıkarılacağını söylüyor. Ancak ulusal teknoloji ve inovasyon salt daha fazla teşvik vererek elde edilmez. Bu teşvikleri talep edecek ve yerinde kullanacak firmalar ve vasıflı işgücü de gerekir.

Maliye Bakanı “ikinci nesil reformları” uygulamaya başlayacaklarını söylüyor. Umarım öyle olur. Şimdilik eğitimde dershaneleri kapatmak, zorunlu okul-zorunlu din dersi, başörtüsünü her kademede serbest bırakmak, “paralelcilerle(!)” de her alanda mücadele etmek gibi konularla iştigal ediyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder