2 Ekim 2014 Perşembe

Para politikasının etkinliği zayıflıyor

Pazar günkü yazımda “Merkez Bankası direniyor ama yetmez” demiştim. “Direnme” faslı geçen hafta Para Politikası Kurulu’nun (PPK) siyasal baskıları kulak ardı ederek hiçbir faizini indirmemesine dairdi.
 “Yetmez” faslı ise Sayın Babacan’ın Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadelesine yeterince güçlü bir destek vermemesine gönderme yapıyordu. Aradan geçen üç gün içinde Türk Lirası değer kaybetmeye devam etti. Aynı zamanda Merkez Bankası sessiz sedasız fiili fonlama faizini artırmaya başladı. Bu gelişmeler, “Para politikasının etkinliği zayıflıyor mu?” sorusunu sormanın zamanının geldiğini düşündürüyor.
Para politikası bilindiği gibi Merkez Bankası’nın piyasaya verdiği paranın faizi (kısaca fonlama faizi) aracılığı ile icra edilir. Bu faiz arttığında piyasa ve kredi faizlerinin artması, indirdiğinde ise bu faizlerin azalması beklenir. Bu bağlamda faiz kanalına bir de döviz kuru kanalını eklemek gerekir. Merkez Bankası aşırı sıcak para giriş ve çıkışlarını faiz değişikliği yaparak kontrol altına almaya çalışır çünkü Türk Lirası’nın hızlı değer kaybı enflasyonu kamçılar, hızlı değer kazancı ise dış açığı artırır. Merkez Bankası’nın faizi ile piyasa faizleri ve kur arasındaki bağ koptuğu takdirde para politikası etkinliğini yitirmeye başlar.
Geçmişte bu bağın koptuğu dönemler oldu. Ardından Merkez Bankası sert faiz artışları yapmak zorunda kaldı. Son örnek 28 Ocak’ta olağanüstü PPK toplantısında yapılan sert faiz artışı. Bugün de bu kritik bağın kopmakta olduğuna dair işaretler var. PPK’nın son toplantısında faiz indirimine gitmemesinin Türk Lirası’nın son haftalarda yaşamakta olduğu hızlı değer kaybını durdurması, hatta bir miktar geri çevirmesi, artı piyasa gösterge tahvil faizini düşürmesi beklenirdi.
Oysa böyle olmadı. Toplantı öncesi dönemde 0,5 dolar + 0,5 Euro’luk sepet kur 2,50’nin biraz üzerindeydi ama yükselmeye başlamıştı. Toplantının arefesinde sepet kur 2,56’ya ulaşmıştı. Dün sabah sepet kur 2,59’a dayandı. Yüzde 9,5 civarında seyreden piyasa faizi ise yüzde 9,9’a yükseldi. Oysa, indirmeyerek doğrusunu yaptığını söylediğim politika faizi, ki şubattan bu yana fonlama faizidir, yüzde 8,25’te duruyor. Durumun kontrolden çıkmaya başlamasının miladı Merkez Bankası’nın temmuzda yaptığı üçüncü 50 baz puanlık faiz indirimidir. Geriye dönüp baktığımızda Merkez Bankası faizi-piyasa faizi bağının bu karardan sonra kopmaya başladığı açıkça görülüyor.
Reel kurun makul bir düzeyde olduğu bir dönemde (reel kur endeksi 2003’e kıyasla sadece yüzde 10 kadar daha yüksek) Türk Lirası’nın değer kaybediyor olması açıktır ki yüksek enflasyonla mücadele eden Merkez Bankası açısından arzu edilen bir durum değil. Şubat öncesinde yaşanan büyük değer kaybının enflasyon etkilerinin tükendiği ve bu sayede enflasyonda düşüş beklendiği bir dönemde Türk Lirası’nın yeni bir değer kaybı dönemine girmesi söz konusu. Yıl sonunda enflasyonun bir kez daha Merkez Bankası’nın yüzde 7,6 tahminin üzerinde gerçekleşeceği kesin. Bırakın yüzde 5’lik hedefi, tahminlerin bile tutmadığı bir ortamda kur ve enflasyon beklentilerindeki artış eğilimi nasıl geri çevrilecek meçhul.

Merkez Bankası yönetiminin durumun vahametinin farkında olduğuna kuşkum yok. Ancak gereken tepkiyi veremiyor. Hadi diyelim ki yaz boz tahtası olmasın diye faiz artışı yapamadı. Ama en azından yapacağına dair geçen hafta güçlü bir mesaj verebilirdi. Bunun yerine sessiz sedasız daha yüksek olan günlük faizini kullanmaya başlayarak fonlama faizini yukarı çekmeye başladı. Salı akşamı itibarıyla piyasaya verdiği paranın ortalama maliyeti yüzde 8,72’ye yükselmişti. Çaktırmadan faiz yükseltmekle kaybedilen güven geri kazanılamaz.
Not: Bu yazı 2 Ekim 2014 tarihli Zaman gazetesinde yayınlanmıştır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder