5 Şubat 2015 Perşembe

Merkez Bankası yalpalıyor

Başından beri Merkez Bankası yönetimine yönelik “faizleri hızla indir” şeklindeki en tepeden gelen siyasal baskılara karşı çıktım.
Bu baskıların sonunun hayırlı olmadığını savundum. İktidarın beni ve benim gibi düşünenleri dinlemesi söz konusu olmadığından Merkez Bankası yönetimini faiz politikası konusunda sıkıştırma tüm şiddetiyle devam etti. Sonunda bu baskılar, tabir caizse, Merkez Bankası’nın kimyasını bozdu.
Son gelişmeler banka yönetiminin yalpalamaya başladığını açıkça gösteriyor. Enflasyonun önümüzdeki 4 ay boyunca düşeceğini, buna bağlı olarak faiz indirimin, sabretmek koşuluyla, mümkün hatta gerekli olduğunu çok önceden savundum. Ancak geçen hafta Merkez Bankası başkanının basın konferansında bir soruyu yanıtlarken ocak ayı enflasyonu 1 puandan fazla düşerse Para Politikası Kurulu’nu acilen toplayıp faiz indireceği sözünü vermesi çok yanlış oldu. Normal koşullarda böyle bir çıkış yapmayacağından eminim. Ama baskılar anlaşılan Sayın Başçı’yı bunalttı.
Sonra ne oldu biliyoruz. Önce döviz kuru yükselmeye başladı. Ardından ocak ayı aylık enflasyon yüzde 1,1 oranında önemli sayılabilecek bir artış kaydetti. Ama beklendiği gibi bir önceki yıla kıyasla 1 puana yakın bir düşüş gösterdi. Yüzde 8,17’den 7,24’e geriledi. Merkez Bankası, acil toplantıyı iptal etti. Enflasyonda düşüş nisan sonuna kadar yüzde 6’ya yaklaşacak. Bu gelişmeler önümüzdeki PPK toplantılarında nispeten sınırlı faiz indirimlerine zemin hazırlayacaktı. Ama şimdi Merkez Bankası’nın inandırıcılığı ve bağımsızlığı ağır darbe daha aldı.
Cumhurbaşkanı’nın ne tepki vereceği henüz belli değil. Ama ekonomik başdanışmanı sert bir çıkış yaptı: Ne yani enflasyon sıfır küsur puan daha az düştü diye faiz indiriminden vazgeçilir mi diye soruyor. Bu ayın 24’ünde toplanacak PPK ne yapar bilmiyorum. Herhalde yine faiz indirecek. Ben olsam mart ayını beklerdim.
Sayın Cumhurbaşkanı enflasyona biz iktisatçıların yaklaşımından çok farklı bir yaklaşım sergiliyor. Merkez Bankası faizleri ne kadar düşürürse enflasyonun da o kadar düşeceğine inanıyor. Bu inanç nereden kaynaklanıyor bilmiyorum.
Merkez Bankası yönetimi dâhil iktisatçılar için bu tamamen yanlış bir yaklaşım. Başkan Başçı, 2 Şubat’ta Budapeşte’de verdiği bir konferansta fiyat istikrarının büyüme için ne kadar elzem olduğunu anlattıktan sonra fiyat istikrarının dolaşımındaki para miktarının ve bu paranın dolanım hızının istikrarına bağlı olduğunu güzelce anlatmış. ABD, Japonya örneklerini vermiş. Dolanım hızındaki istikrarın da uzun dönemli tahvil faizleri ile olan ilişkisini formüle etmiş. Faizleri, özellikle reel faizleri yapay bir şekilde düşük tutarsanız daha çok harcama olacağı, dolayısıyla enflasyonun yükseleceği açık. Dahası bizim gibi yüksek cari açıklı sıcak paraya bağlı ekonomilerde faizi fazla düşürdüğünüz zaman kurun da yükseleceğini geçmiş deneyimlerimizden çok iyi biliyoruz. Kur yükselince doğal olarak enflasyon da yükseliyor. Ancak negatif reel faiz lobisi bu ilişkilere hiç değinmiyor. Vahamet bu noktada ortaya çıkıyor.

Daha önce de yazdığım gibi ne Cumhurbaşkanı ne de Merkez Bankası görüş değiştirmeyeceğinden bu gidişat üç şekilde sonlanabilir: Ya Merkez Bankası yasası değiştirilerek bağımsızlığa son verilir ve yönetim değiştirilir ya da Merkez Bankası yönetimi istifa etmek zorunda kalır. Az da olsa bir ihtimal daha var. İktidar yasayı değiştirmeye pek cesaret edemeyeceğinden, bu arada Merkez Bankası olağan PPK toplantılarında azar azar faizleri indireceğinden iktidar baskıyı şiddetlendirmekten belki vazgeçer. Ancak Merkez Bankası’nın inebileceği faiz düzeyi ile Cumhurbaşkanı’nın istediği düzey arasında esaslı bir fark olacaktır.
(Zaman oacak 2105)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder