9 Mart 2015 Pazartesi

Çalışan kadın ihtiyacı

Bugün yine faiz kavgası üzerine yazı yazmayı tasarlıyordum. Cumhurbaşkanı’nın Babacan ve Başçı ile bu hafta görüşmesi bekleniyor. Bu kritik toplantı neye gebe, yazının ana teması olacaktı. Ancak vazgeçtim. Açıkçası bu irrasyonel ortamda tahmin yapmaktan sıkıldım. Beklemeye karar verdim.
Pazar günü 8 Mart Kadınlar Günü olması fikir değiştirmeme yardımcı oldu. Ülkemizde kadına yönelik eşitsiz muameleyi yazmaya karar verdim. Bir iktisatçı olarak soruna ekonomik pencereden bakmayı tercih ediyorum. Ama sorunun salt ekonomik eşitsizlikten kaynaklanmadığını, geleneksel değer yargılarımızın, toplumsal ahlak normlarımızın, kısacası kültürümüzün cinsel eşitsizlik sorununun çok önemli bir parçası olduğunu çok iyi biliyorum.
Tarım toplumunun ve bu toplumun ileri aşamasında gelişen tek tanrılı dinlerin şekillendirdiği geleneksel kültürde kadına bakış malum: Öncelikle annelik, ev işleri ve tarlada kocaya yardım. Bu bakış sanayi toplumunda da devam etti. Üstelik kadınların çoğunu üretimden kopardı. Tarlada çalışan kadınlar kentlere göçtüklerinde çok zorunlu değillerse evde oturmaya layık görüldüler. Zaman içinde gelişmiş ülkelerde kadının işgücüne katılması büyük ölçüde sağlandı. Bu gelişmede İkinci Dünya Savaşı’nın önemli bir rol oynadığını biliyoruz. Erkekler savaşmaya gidince üretim mecburen kadınlara kaldı. Bir kere alışınca kadınlar çalışmaya devam ettiler. Ama aynı zamanda kadın-erkek eşitliğine yönelik fikir akımları da çalışan kadını destekledi.
ABD’de ve Kuzey Avrupa’da çalışan kadınların çalışma yaşındaki (15-65) kadın nüfusa oranı (işgücüne katılma oranı) erkeklerin oranına çok yakın düzeyde, yüzde 70-80 düzeyinde. Geleneksel kültürün ağırlığını hissettirdiği kimi gelişmiş ülkelerde ise kadın-erkek katılım oranları arasında fark belirginleşiyor. Örneğin kadın katılım oranı İtalya’da yüzde 55 civarında. Buna karşılık gelişmekte olan, özellikle de Müslüman nüfusa sahip Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da tarım bir yana bırakıldığında kadın katılım oranı çok düşük düzeylerde kalıyor.
Türkiye de bu ülkelerden biri. Tarımda çalışanlar istihdamının büyük bölümünü oluşturdukları dönemde kadın katılım oranı pek düşük sayılmazdı. Ama fazla bir anlamı da yoktu. 1990’ların ortalarına kadar kadın katılım oranı tarım istihdamının azalmasına paralel olarak yüzde 15 civarına kadar geriledi. Aslında kentlerde bu dönemde de kadınların eğitim düzeylerinin artmasına paralel olarak katılım oranı artıyordu ama çok yavaş artıyordu. 2000’lerde kadın katılım oranı ülke genelinde de artmaya başladı çünkü kentlerde çalışan kadın sayısında artış güçlendi.
Son rakamlar şöyle: 15-65 yaş arasındaki kadınların yüzde 33,6’sı çalışıyor. Bu oran erkeklerde yüzde 76,6. Aradaki uçurumun pek çok nedeni var. En önemli iki neden geleneksel kültür ve eğitim.
Yükseköğretim mezunu kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 70’in biraz üzerinde. Lise mezunlarında bu oran yüzde 36 civarına, lise altı eğitime sahip kadınlarda yüzde 15 civarına geriliyor. Kültür, eğitim düzeyini de etkiliyor elbette. Ama bu etkiyi bir yana bırakırsak, düşük eğitimin kadınlarımızı çalışmaya teşvik etmemesinin nedeni düşük ücret. Çocuklar kreşe verilecekse ortaya çıkacak maliyet ücrete kıyasla çok yüksek kalıyor. Buna bir de çalışan kadına genelde iyi gözle bakılmaması eklenince çalışan kadın sayısı çok düşük kalıyor. Çalışmayı ya koca istemiyor, ya da baba. Nitekim yükseköğretim düzeyinde katılım oranı nispeten yüksek bile olsa Avrupa’ya kıyasla düşük kalıyor.
Kadının çalışması neden önemli? Çünkü özgürlük için ayakları üzerinde durabilmek çok önemli. Kalkınma için çalışan kadının gereği de cabası.

(Zaman, Mıart 2015)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder