26 Eylül 2012 Çarşamba

Para ve maliye politikaları zorlanıyor

Turkish Troika

Düşen büyüme kaçınılmaz olarak  iktisat politikalarını tartışmaya açtı. Tartışmanın özünü şu basit soruyla ifade edebiliriz: Frene az ya da çok basmaya devam mı edelim yoksa artık gaza mı basalım? Büyümenin Orta Vadeli Programda öngörülen yüzde 4’ün altında seyrettiği konusunda fazla tereddüt kalmadı. Bu sorunlu bir durum.  İki hafta önce “İniş tatlı sert” başlıklı yazımda Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın “sıyırmakta olan balatalar” çıkışını, buna karşılık ise Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in büyüme düzeyini “gayet tatminkar” bulduğunu hatırlatmış ve bu diyalogun “sıcak bir kapışmanın işaret fişekleri” olduğunu, önümüzdeki aylarda para ve maliye politikalarının gevşetilmesini savunan cephe ile gevşemenin sırası olmadığını savunan cephe arasında sert tartışmaların yaşanacağını öngörmüştüm.

 Parada sınırlı gevşeme

Kapışma fazla gecikmedi. Üstelik sözün ötesine geçti, icraata döküldü. Para Politikası Kurulu günlük faiz koridorunun üst sınırını yüzde 11,5’tan yüzde 10’a düşürdü. Ama gevşetmeci cephenin beklediği politika faizi indirimini yapmadı. Bu tavrı basitçe şöyle ifade edebiliriz: Günlük paranın maliyetini yakın gelecekte pek artırmaya niyetim yok. Bu maliyeti zaten oldukça düşük tutuyordum buna devam edeceğim. Politika faizini şimdilik indirmeyi düşünmüyorum çünkü bu çok güçlü bir gevşeme sinyali olur ve sıcak parayı çekerek TL üzerinde baskı oluşturur. Bunu istemiyorum çünkü cari açıkta devam eden düzeltmeyi sekteye uğratmak istemiyorum. Bu silahı iç talebi canlandırmak için değil,TL’yi değerlendirecek sıcak para akımına karşı çekerim.

Merkez Bankası’nın para politikasını sınırlı ölçüde zaten gevşetmiş olduğu kolaylıkla göz ardı edilebiliyor. Günlük paranın faizi uzun süredir yüzde 7’nin altında seyrediyor. Bu gevşemeye bağlı olarak da kredi faizlerinde bir miktar düşüş yaşandığını, aynı zamanda kredi hacminde de artışın baş gösterdiğini hatırlatmak gerekir. Başkan Erdem Başçı Cuma günü bir konferansta kırmızı çizgileri açıkça tanımladı: Cari açığı azaltma süreci önceliklidir; iç talebi ancak ihracat artışı kadar destekleriz. Bu yeni yaklaşımın ölçüsü belli değil ama amacı belli: Yüzde 5’lik enflasyon hedefinden halen uzaktayız, bu nedenle  enflasyonla mücadele ertelenemez.

Bütçe disiplininden taviz yok

Maliye politikasına gelince. Cuma günü Ali Babacan bütçe açığı – GSYH oranının öngörülen yüzde 1,5 hedefini aştığını ve buna izin vermeyeceklerini açıkça belirtti. Mesajın Londra’dan verilmiş olması not edilmeli.  Bütçe açığında artışın iki kaynağı var: Düşen büyümenin azalttığı dolaylı vergi gelirleri ile beklenenin üzerinde artan  harcamalar; özellikle de personel ve sosyal transfer harcamaları. Bu gevşemeye Maliyenin yanıtı gecikmedi. Ülke hafta sonu rehavetindeyken arabaya, akaryakıta ve alkollü içkiye zam geldi. Sırada doğal gaz, elektrik ve sigara var.

Açılan bütçeyi yamamak için dolaylı vergilere yüklenmek kolay. Ama bir siyasal bedeli olacak. Ayrıca bu zamlar enflasyonu Merkez Bankası’nın öngördüğü patikanın üzerine çıkaracak ve Merkez Bankası’nın iç talebi canlandırmaya yönelik manevra alnını daha da kısıtlayacak.

Sonuç olarak düşen büyümenin Hükümet’i bir açmaza doğru sürüklediği görülüyor. Üstelik düşük büyüme henüz istihdama yansımadı, ama eli kulağındadır. Zamların üzerine bir de işsizlik artmaya başlarsa, Hükümetten ve iş dünyasından “vidaları gevşetelim” baskısı daha ağır biçimde hissedilecektir. Hükümet yapısal reformları erteleyerek hata yaptı. Şimdi tüm yük para ve maliye politikalarının üzerine binmiş durumda. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder