25 Eylül 2013 Çarşamba

Merkel'in Avrupa gündemi

Seçim zaferi tamam ama taviz vermek zorunda
Bugün ‘büyümenin kalitesi ve yetersiz tasarruf oranı’ hakkında yazmak istiyordum. Geçen hafta önce Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ardından da TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz bu konuda kritik açıklamalar yaptılar. Hatta bir çeşit itiraflarda bulundular da diyebiliriz. Ancak daha sıcak bir konuyu, Almanya’da Hıristiyan Demokratların seçim zaferinden sonra Merkel’in krizdeki AB’ye yönelik nasıl bir politika izleyeceğini tartışmaya karar verdim. Büyümemizin kalitesizliği ve düşük tasarruf oranı sorunu kolay kolay çözümlenemeyeceğinden bu pilav daha çok su kaldırır. Yine de İngilizce okuyan ve konu hakkındaki düşüncelerimi merak eden okurlara Today’s Zaman’da yayımlanan cumartesi ve salı yazılarıma (‘Babacan is not happy’ ve ‘TÜSİAD on domestic savings’) bir göz atmalarını öneririm.

Seçim barajının azizliği
Angela Merkel’in partisi CDU yüzde 42,5 oyla çoğunluğu az bir farkla kaçırdı. Geleneksel ortağı Liberal Parti ise 0,1 puanla (yüzde 4,9 oyla) yüzde 5’lik barajın altında kaldı. Keza Almanya’nın eurodan çıkmasını savunan yeni parti ‘Almanya için Alternatif’ de 0,1 puanla barajın altında kaldı. Bu iki partiden biri barajı geçseydi Almanya’da çok farklı bir hükümet kurulacak ve siyasal gündem çok farklı olacaktı. Liberaller barajı geçseydi eski tas eski hamam yola devam edilecekti. Alternatif Parti’nin barajı geçmesi durumunda ise Merkel belki de bu parti ile koalisyonu tercih edecek ve çok daha katı bir Avrupa politikası izlemek zorunda kalacaktı.
Artık ilahi takdir mi dersiniz yoksa Alman seçmenin sağduyusu mu dersiniz, size kalmış. Ben şahsen bu sonuçta bir kez daha baraj konusunun ne kadar saçma olduğunu görüyorum. Demokrasi paketinden baraj konusunda ne çıkacak bilmiyoruz. Yüzde 10’dan düşük ama nispeten yüksek bir baraj çıktığında Kürt sorunu açısından ileride Almanya’ya kıyasla çok daha dramatik durumlarla karşılaşabileceğimizi hatırlatmak isterim.

Merkel taviz vermek zorunda
Almanya’ya dönelim. Parlamento aritmetiği açısından Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) liderliğinde Yeşiller ve Sol Parti ile bir hükümet kurulabilir. Ancak Alman siyasetini yakından izleyen yorumcular Sol Parti’nin özellikle NATO karşıtlığı nedeniyle buna ihtimal vermiyorlar. SPD ile Sol Parti arasındaki tarihi husumet de cabası. Çok büyük olasılıkla hükümeti Merkel kuracak. Peki ama kiminle? İster SPD ile ister Yeşiller ile kursun, Merkel gerek katı AB politikasından gerekse içeride yürüttüğü ortodoks ekonomi politikasından taviz vermek zorunda kalacak.

Merkel, Güney Avrupa’ya karşı bugüne dek klasik kemer sıkma politikasında ısrar etti. Ağır kamu borcu altında ezilen Yunanistan ekonomisi büyük ölçüde, Portekiz ve İrlanda ekonomileri de önemli ölçüde küçüldüler. İspanya ve İtalya hâlâ topun ağzında. Ancak kemer sıkma toplumsal ve siyasal açıdan bir sınıra geldi. Buna karşılık borç sorunu hafiflemedi, aksine arttı. Bu ülkelerin ekonomik büyüme ile nasıl yeniden buluşacağı meçhul. Euro parasal birliği olduğu gibi devam edecekse, ki Merkel bunda ısrarlı, tek çözüm büyük bir borç silme operasyonu ile birlikte Almanya’nın daha yüksek bir enflasyonu göze alarak hızlı ücret artışları ile iç talebini arttırması. Hem SPD hem de Yeşiller bu iki radikal önlemi destekliyorlar.
Sonuç olarak yeni Alman hükümetinin farklı bir AB politikasına hazır olmalıyız. Buna karşılık Güney Avrupa’ya yapılacak kıyaklarına ve artan enflasyonun bir bedeli olarak Merkel’in euro ve enflasyon karşıtı sağcı Alternatif Parti’nin CDU aleyhine güçlenmesini göze alması gerekecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder