1 Ocak 2013 Salı

2013 için iki senaryo


Ekonomi köşe yazarlarının yıl başında tahminlerini açıklaması gelenek haline geldi. Kaçış yok. Yeni yılın tahminlerine geçmeden önce geçen yılın tahminlerinin ne ölçüde başarılı olduğunu sorgulamak gerekiyor. Yazıya hesap vermekle başlayayım. 4 Ocak 2012 tarihli yazımın can alıcı bölümünü biraz kısaltarak aktarıyorum.

“İki senaryom var. Temel senaryom, 2011’in ikinci yarısında başlayan yumuşak inişin devam edeceği. Bu şu demektir: Büyüme yüzde 4-5 aralığında dengelenecek, cari açıkta düşüş belirginleşecek. Yüksek sayılabilecek bir cari açık devam etse de finansmanında sorun yaşanmayacak. Bu gelişmelere bağlı olarak kurda büyük şok beklemiyorum. Ama enflasyon aşağıya yönelse de yüzde 7’nin altına indirilmesi çok zor görünüyor...Kötümser senaryomun baş aktörü Avrupa’da yaşanması çok muhtemel durgunluk...AB’de kriz banka kredi hacminde sert bir daralmaya neden olabilir. Bu durumda daha yüksek bir kur, daha yüksek bir enflasyon ve çok daha düşük bir büyüme beklemek gerekir.”

2012’nin kötümser senaryoya yakın gerçekleştiği ortada. Büyüme yüzde 3’ün altında gelecek. Bahar aylarından itibaren durgunlaşan iç talebi gözlemleyerek “tatlı sert iniş”ten söz etmeye başlamıştım. Car açık beklediğim gibi gelişti. Ama enflasyon konusunda biraz kötümser kaldım. 2013 için iki senaryo gündemde. İlki ekonomi yönetiminin iyimser senaryosu. Gerek Orta Vadeli Program’da gerek Merkez Bankası Başkanı’nın açıklamaları 2013’ün dış dengelemenin devam ettiği ama aynı zamanda iç talepte kontrolü bir canlanmanın devreye girmesiyle büyümenin yüzde 4’e buna karşılık enflasyonun ve cari açığın düşmeye devam edeceği bir yıl olacağına işaret ediyor.

Beklenen gerçekleşmeyebilir

Bu ideal bir senaryo. Eğer gerçekleşirse ekonomi yönetimini kutlamak gerekir. Umarım yanılırım ama ben o kadar iyimser değilim. İç talepte sınırlı canlanma konusunda sorun görmüyorum. Merkez Bankası son dönemde para politikasını gevşetti. Piyasa faizleri düştü, kredi faizleri takip ediyor. Bu ortamda iç talepte bir canlanma olması şaşırtıcı olmaz. Ancak bu canlanmanın zayıf kalma ihtimali göz ardı edilmemeli. Türkiye’de hane halkları aşırı borçlu değiller. Bununla birlikte fazla hızlı borçlandılar. Düşen faizlere verecekleri tepki zayıf kalabilir. Keza, kapasite kullanımının düşük seyrettiği ortamda firmalar yatırım konusunda fazla iştahlı olmayabilirler.

Son tahlilde iç talebin bu yıl büyümeye sınırlı ölçüde katkı yapmasını bekliyorum. Bence asıl sorun resmi senaryonun net ihracat boyutu. İç talepteki canlanmaya rağmen ihracatın ithalattan daha hızlı artmaya devam etmesi hangi mekanizmalar sayesinde gerçekleşecek?. Döviz kurundan medet umamayız. Merkez Bankası reel kurun mevcut düzeyini koruyacağım diyor. Ağırlığı azalsa da halen en önemli ihracat pazarımız olan Avrupa’nın durumu ortada. Doğu ve Güney pazarlarında Irak dışında ihracatta hızlı artışlar beklemiyorum. İçerden kaynaklanacak bir maliyet ve verimlilik şoku da gündemde değil. Yapısal reformlar ardı ardına yapılacak üç seçimin ertesine kaldı gibi duruyor.

Bu koşullarda 2013’te büyümenin iç talepte sınırlı canlanma sayesinde bir miktar toparlanmasını, enflasyonun düşük kalmasını, buna karşılık ithalatın ihracattan daha hızlı artmaya başlaması ile net ihracatın büyüme negatif katkı yapmasını bekliyorum. Büyümenin yüzde 4’üh altında kalması, cari açığın ise yeniden artmaya başlaması çok muhtemel. Böyle bir artış bu yıl sorun yaratmaz ama dengelemenin yarım kalması ilerde başımızı ağrıtacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder