20 Haziran 2013 Perşembe

Gezi Parkı'nın ardından ekonomi

Merkez Bankası için zor günler
Gezi Park direnişi Türkiye tarihine geçecek kadar önemli bir olaydı. Pek çok yorumcunun iddia ettiği gibi tarihsel bir dönüm noktası olacak mı? Tam kestiremiyorum. Bu hükmü ileride tarih verecek. Ama sanırım şunu kabul edebiliriz: Gezi Parkı direnişi AK Parti’nin içsel açmazlarını açığa çıkardı, moral üstünlüğünü sarstı. Eğitimli, liberal yaşam tarzına duyarlı, eski Türkiye’nin siyasal ideolojilerine bağlılığı olmayan geniş bir kentsel kesim bu vesileyle siyasete girdi ve AK Parti’ye esastan çoğulcu olan Türkiye toplumunu muhafazakâr ve ahlakçı temeller üzerinde yeniden inşa etme tasavvurunun sınırlarını çizdi. 

AK Parti iktidarının bu sınırların farkında olduğundan kuşkuluyum. Uluslararası bir komployla karşı karşıya olduklarını savunmaya ve belki de gerçekten buna inanmaya devam ediyorlar. Bir yandan Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerine devam edeceksiniz, diğer yandan “Bu gidişattan endişeliyiz” diyen Avrupalı yöneticilere “Siz işinize bakın” diyeceksiniz. Bir yandan ‘faiz lobisini’ finansal piyasaları karıştırmakla suçlayacaksınız, diğer yandan Gezi Parkı tansiyonu düşer düşmez yükselen borsayı, çıktığı gibi inen kuru ve faizleri görmezden geleceksiniz. Eğer müttefikimiz olduğunu kabul ettiğiniz Batılı ülkeler Türkiye’yi paçalarından aşağıya çekme peşinde ise Batı ile ilişkilerimizi gözden geçirmemiz gerekmez mi? 

Büyüme alarm veriyor 

AK Parti’nin çelişkileri ekonominin geleceği açısından haklı endişelerin doğmasına yol açıyor. Uzun süredir Türkiye ekonomisi düşük büyüme sorunu ile karşı karşıya; Başbakan’ın ve pek çok AK Parti yöneticisinin bu sorunun farkında olduğundan şüpheliyim. İşgücü piyasası reformları iptal edildi ya da ertelendi. Radikal bir vergi reformu beklentisi boş çıktı. Meclis’e sevk edilen taslak, Milli Gelir içindeki payı yüzde 5’ten ibaret olan gelir vergisi payını (AB ortalaması yüzde 10) dikkate değer ölçüde arttırma kabiliyetinden çok uzak. Yerli-yabancı tahminciler 2013 büyümesini yüzde 4’ün altında görüyor. Bu büyüme işsizlik açısından yetersiz, cari açık açısından dengesiz, verimlilik ve rekabet gücü açısından ise kalitesiz. Ayrıntılara önümüzdeki haftalarda gireriz. 

Büyüme yeniden iç talep odaklı hale geldi. Cari açık artış eğiliminde ve büyük ölçüde sıcak parayla ve dış finansmanla dönüyor. Türkiye ekonomisi iç talebe dayalı olarak büyüyecekse, ki aksi yönde şimdilik hiçbir emare yok, daha fazla doğrudan yabancı yatırıma ve finans piyasalarının güvenine ihtiyacı var. Bu ihtiyaç herhalde faiz lobisi söylemiyle ve doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının yüzde 80’inini sağlayan AB’ye posta koyarak karşılanamaz. Gir çık yapan spekülatörler her zaman vardı, var olmaya da devam edecekler. Eğer yabancı sermaye akımlarına tahdit konmayacaksa spekülatif hareketlerle baş etmeyi bileceksiniz. TCMB bu yönde bir hayli mesafe kaydetmişti. Komplo iddiaları ileride onu da köşeye sıkıştırabilir. Faizleri arttırması gerektiğinde ne yapacak? Komplonun bir parçası olmamak için doğru politikayı uygulamaktan imtina mı edecek? 

Bu arada siyasal reformlarda beklemede. Oysa hayati öneme sahip barış sürecinin devamı bu reformlara bağlı. AK Parti’nin başkanlık sistemi üzerindeki ısrarı zaman kaybettirmeye devam ediyor. Daha önce de yazdım. Bu ısrar, siyaseti dengesizleştirerek yönetim istikrarını da tehdit ediyor. AK Parti iktidarının önceliklerini gözden geçirmesi ve toplumsal gerginliği arttıran buyurgan söylem ile ahlakçı tasavvurlardan vazgeçmesi şart. Aksi takdirde zaten düşük giden büyüme daha da zayıflayabilir. Ne demiş atalarımız? Kim ne ekerse onu biçer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder