23 Eylül 2014 Salı

‘Allah, akıllı toplumları korur’

Geçen hafta perşembe günkü yazıma (“Büyümede sürpriz düşüş”) genç bir meslektaşımdan ilginç bir tepki aldım. Meslektaşım, yolladığı elektronik postada “Hocam neden sizin için sürpriz oldu ki, taksi şoförü size söylemişti.” diyor. Olayı hatırlatmak için de ocak ayında Today’s Zaman’da yayımlanan yazımı eklemiş.
17 Ocak tarihli yazımda Merkez Bankası’nın o tarihte alıp başını giden döviz kuruna karşı vermesi gereken tepkiyi tartışmışım. Yazıya giriş olarak da bindiğim bir taksinin beni tanıyan şoförü ile yaptığım sohbeti kullanmışım. Yazıyı tekrar okuduğumda, sohbetin o tarihteki güncel ekonomi tartışmasının ötesinde düşündürücü bir yanı olduğunu fark ettim.
Şoför arkadaş “Hocam ekonomi nasıl gidiyor?” diye sorunca ben de temkini elden bırakmayarak “Pek iyi değil.” yanıtını veriyorum. Şöför “Çok kötü gidiyor.” diye tepki gösteriyor. Neden böyle düşündüğünü sorunca da, yılbaşından beri cirosunun yüzde 40 azaldığını, siyasal kriz böyle giderse (yolsuzluk soruşturmalarının yarattığı gerilimi kastediyor) işin iç savaşa kadar gidebileceğini söylüyor. Doğal bir tepkiyle “Allah korusun!” diyorum. Şoför arkadaş gerçekten düşündürücü bir yanıt veriyor: “Hocam, Allah akıllı toplumları korur.”
Bu iddialı ifade Türkiye’nin yaşamakta olduğu bunalımı biraz yukarıdan bakarak tartışmak için vesile olabilir. Şoför arkadaş sadece kader ile özgür irade ilişkisinde ağırlığın insanın seçme özgürlüğünden yana olduğunu hatırlatmakla kalmıyor, aynı zamanda toplumun yaptığı özgür siyasal tercihlerden sorumlu olduğunu da ima ediyor. Biraz açarak söylersek, sorunlarının yeterince bilincinde olmayan, bunun sonucu olarak yanlış ya da kifayetsiz çözümleri savunan siyasetçileri iş başına getiren toplumların başlarının beladan kurtulamayacağını, bu konuda Allah’tan yardım beklemenin boşuna olduğunu ima ediyor şöför arkadaş.
Haddim olmayarak dış poltikadan başlayalım. Ortadoğu’da yapılan yanlış hesaplar Şam’dan döndü.  Esad kalıcı. Suriye’de iç savaşın daha uzun süre devam etmesi bekleniyor. Kucağımızda bulduğumuz 2 milyona yakın kalıcı mülteci ile nasıl baş edeceğimizi bilmiyoruz. Batılı müttefiklerimiz ile aramız giderek açılıyor. Wall Street Journal “ABD’nin Ankara’da müttefiki artık yok.” diye manşet atabiliyor. Bölgede oyun kurucu olacaktık, şimdi seyirci olduk. Temel anlaşmazlıklarda yapıcı rol oynama kabiliyetimizi yitirdik.
İç siyasette hükümet birinci önceliği “Paralel yapıyla mücadele”ye vermiş durumda. Bu uğurda polis teşkilatı hallaç pamuğu gibi atılıyor, siyasal mahkemeler kuruluyor, Anayasa’ya aykırılığı aşikâr yasalar çıkartılıyor. Beğenilmeyen yargı kararları yargı mensuplarını kıyasıya eleştirmenin vesilesi oluyor. HSYK’ya istenilen formatı vermek için havuç ve sopa politikası izleniyor. İkinci öncelik başkanlık sistemi. AKP ne pahasına olursa olsun genel seçimlerde referandum çoğunluğunu elde etmek istiyor. Bu saplantının altından ne gibi hukuksuzluklar çıkacak ileride göreceğiz. Tutunulacak tek dal barış süreci. Kürt sorununa kalıcı bir çözüm için gösterilen çabaları destekledim, desteklemeye devam ediyorum. Umarım AKP en azından bu sorunu çözmeyi başarır.
Ekonomiye gelince. Gidişat hiç parlak değil. Büyüme düşük, işsizlik artıyor. Faizlerle oynayarak büyümenin artmayacağı gerçeği şimdilik kabul edilmiş görünüyor. Bu iyi ama yapısal reformlar yapılamıyor. Bu yetmezmiş gibi devlet eliyle banka batırma teşebbüsü (Bank Asya olayı)  ve epeydir siyasal silah olarak kullanılan fazlasıyla gayretkeş vergi incelemeleri, yatırımcı güvenini sarsıyor.

Şoför arkadaşın dediği gibi akıllı olmak zorundayız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder