IMF’e ödünç verdiğimiz 5 milyar
dolar konusunu iyice abarttık. 1958’den başlayarak sık sık IMF’in kapısını borç
almak için çalmış bir ülke olarak bu kuruluşa borç vermek her zamanki gibi milli
gururumuzu okşadı. Oysa bu oldukça sıradan bir olaydı. 140 küsur ülke IMF’in finansal
piyasaları sakinleştirmek için oluşturmaya çalıştığı yangın havuzuna katkıda
bulundular. Bunların içinde bizim gibi IMF’den geçmişte borç almış ülkeler de
vardı. Örneğin Brezilya. Havuza 10 milyar dolar koydu. Bu yoldan yaklaşık 450 milyar Dolar para
toplandı. Çok merak ediyorum acaba Brezilya’da da medya bizdekine benzer
tepkiler verdi mi?
Ödünç paralarla oluşturulan bu
havuzun gelişmekte olan ülkelerin IMF’teki ağırlıklarını arttıracağı şeklinde
yanlış yorumlar da yapıldı. Alakası yok. Yukarıda da belirttiğim gibi bu paralar
kalıcı değil. IMF’te oy haklarını bu kuruluşun sermayesine yapılan katkılar, bu
katkılar da ülke kotalarını belirliyor. Bu konuda çok sınırlı bir reform 2010’da
yapılmış, IMF’in özkaynakları 200 küsur milyar Dolar kadar arttırılmıştı. Meksika
G-20 zirvesi bu reformu teyit ederek Ocak 2013’de kotaların, bugünkü dağılımın “eksikleri
ve zayıf noktaları” (siz bunu "haksızlıkları" olarak okuyabilirsiniz) dikkate
alınarak yeniden oluşturulacağı, 2014’de de kotaların yeniden gözden geçirileceği
kararı alındı. Bu kararlar gelişmekte
olan ülkelerin Dünya ekonomisinde artan ağırlıklarına paralel olarak IMF’de
daha fazla söz hakkı taleplerinin az da olsa karışlanacağını gösteriyor. ABD ve
AB ikinci Dünya savaşı ertesindeki ekonomik ve siyasal güçlerine paralel olarak
IMF ve Dünya Bankası’nda elde ettikleri ayrıcalıklı konumlarından taviz vermek
durumundalar. ABD yüzde 17 küsur oyla IMF karalarını veto edebiliyor. Bir
başka ifadeyle ABD’nin karşı olduğu bir kararı IMF’in alması olanaksız.
Aslında havuzda toplanan 450
milyarın hiç olmazsa yarısı kota katkısı olarak yapılabilirdi. Ancak IMF’e
Cumhuriyetçi çoğunluğun itirazları nedeniyle para koyamayan Amerikan yönetimi
bu ödünç paralardan oluşan havuz sistemini tercih etti. Ancak başta Çin olmak
üzere Yükselen Ekonomiler baskıyı artırıyor. G-20 Meksika zirvesinin 33 numaralı kararında şu
ifadenin yer alması bu baskının sonucu: “Tekrar teyit ederiz ki, Son dönemde
yükselen ve gelişen ekonomilerde gerçekleşen güçlü büyümeyi dikkate alarak kota
dağılım formülü IMF üyelerinin Dünya ekonomisindeki ağırlıklarını daha iyi
yansıtacak şekilde değiştirilecektir”. Bakalım IMF’te Batı sultası ne zaman son
bulacak? Bu arada Türkiye’nin de kota artırımlarıyla grubunun temsilcisi olmak
için çaba harcadığını belirtelim.
hocam dusuncenize saglik. blog fikriniz gayet iyi olmus. imf e borc vermeyle dolayli yoldan ilgili bir sorum olacak: faik oztrak bey turkiyenin benzer ulkelerden farkli olarak kisa donemli borcunun MB rezervlerine oraninin daha yuksek oldugu seklinde bir elestirisi var.ornegin bu oran benzer ulkelerde 18/100 ise turkiyede 85/100 seklinde diyor ve bunun cok riskli oldugunu soyluyor/ katiliyor musunuz? daha once bu orani gundeme getireni gormemistim. burda sanki MB lender of last resort olarak goruluyor gibi. bu ayni zamanda MB nin politika bagimsizligini golgelemez mi? ne dusunuyorsunuz?
YanıtlaSilİlginize teşekkürler. Faik Öztrak bu konuya dikkat çekmekle haklı. Ancak özel borç/rezerv oranı genelde izlenen bir rasyo. Türkiye'in döviz cinsinden kamu borcu çok düştü, buna karşılık özel borcunda büyük artış oldu. Bu artış iç telep çekişli büyümenin doğal sonucu. Cari açığın önemli bölümü bu şekilde finanse edildi. Bu elbette bir risk. Ancak bir bölümü hedge edilmiş durumda. Özelikle Bankaların dışardan aldıkları krediler. Yine de "Dövize hücum" durumunda sorun yaratacak durumda. Bu nedenle Türkiye'nin büyümesini ihracatın daha etkin rol oynadığı dengeli bir patikaya oturtması şart
YanıtlaSil