21 Haziran 2012 Perşembe

IMF'te yaşanmakta olan güç savaşı 5 milyar dolar borçtan daha önemli


IMF’e ödünç verdiğimiz 5 milyar dolar konusunu iyice abarttık. 1958’den başlayarak sık sık IMF’in kapısını borç almak için çalmış bir ülke olarak bu kuruluşa borç vermek her zamanki gibi milli gururumuzu okşadı. Oysa bu oldukça sıradan bir olaydı. 140 küsur ülke IMF’in finansal piyasaları sakinleştirmek için oluşturmaya çalıştığı yangın havuzuna katkıda bulundular. Bunların içinde bizim gibi IMF’den geçmişte borç almış ülkeler de vardı. Örneğin Brezilya. Havuza 10 milyar dolar koydu.  Bu yoldan yaklaşık 450 milyar Dolar para toplandı. Çok merak ediyorum acaba Brezilya’da da medya bizdekine benzer tepkiler verdi mi?

Ödünç paralarla oluşturulan bu havuzun gelişmekte olan ülkelerin IMF’teki ağırlıklarını arttıracağı şeklinde yanlış yorumlar da yapıldı. Alakası yok. Yukarıda da belirttiğim gibi bu paralar kalıcı değil. IMF’te oy haklarını bu kuruluşun sermayesine yapılan katkılar, bu katkılar da ülke kotalarını belirliyor. Bu konuda çok sınırlı bir reform 2010’da yapılmış, IMF’in özkaynakları 200 küsur milyar Dolar kadar arttırılmıştı. Meksika G-20 zirvesi bu reformu teyit ederek Ocak 2013’de kotaların, bugünkü dağılımın “eksikleri ve zayıf noktaları” (siz bunu "haksızlıkları" olarak okuyabilirsiniz) dikkate alınarak yeniden oluşturulacağı, 2014’de de kotaların yeniden gözden geçirileceği kararı  alındı. Bu kararlar gelişmekte olan ülkelerin Dünya ekonomisinde artan ağırlıklarına paralel olarak IMF’de daha fazla söz hakkı taleplerinin az da olsa karışlanacağını gösteriyor. ABD ve AB ikinci Dünya savaşı ertesindeki ekonomik ve siyasal güçlerine paralel olarak IMF ve Dünya Bankası’nda elde ettikleri ayrıcalıklı konumlarından taviz vermek durumundalar. ABD yüzde 17 küsur oyla IMF karalarını veto edebiliyor. Bir başka ifadeyle ABD’nin karşı olduğu bir kararı IMF’in alması olanaksız.

Aslında havuzda toplanan 450 milyarın hiç olmazsa yarısı kota katkısı olarak yapılabilirdi. Ancak IMF’e Cumhuriyetçi çoğunluğun itirazları nedeniyle para koyamayan Amerikan yönetimi bu ödünç paralardan oluşan havuz sistemini tercih etti. Ancak başta Çin olmak üzere Yükselen Ekonomiler baskıyı artırıyor. G-20 Meksika zirvesinin 33 numaralı kararında şu ifadenin yer alması bu baskının sonucu: “Tekrar teyit ederiz ki, Son dönemde yükselen ve gelişen ekonomilerde gerçekleşen güçlü büyümeyi dikkate alarak kota dağılım formülü IMF üyelerinin Dünya ekonomisindeki ağırlıklarını daha iyi yansıtacak şekilde değiştirilecektir”. Bakalım IMF’te Batı sultası ne zaman son bulacak? Bu arada Türkiye’nin de kota artırımlarıyla grubunun temsilcisi olmak için çaba harcadığını belirtelim.

2 yorum:

  1. hocam dusuncenize saglik. blog fikriniz gayet iyi olmus. imf e borc vermeyle dolayli yoldan ilgili bir sorum olacak: faik oztrak bey turkiyenin benzer ulkelerden farkli olarak kisa donemli borcunun MB rezervlerine oraninin daha yuksek oldugu seklinde bir elestirisi var.ornegin bu oran benzer ulkelerde 18/100 ise turkiyede 85/100 seklinde diyor ve bunun cok riskli oldugunu soyluyor/ katiliyor musunuz? daha once bu orani gundeme getireni gormemistim. burda sanki MB lender of last resort olarak goruluyor gibi. bu ayni zamanda MB nin politika bagimsizligini golgelemez mi? ne dusunuyorsunuz?

    YanıtlaSil
  2. İlginize teşekkürler. Faik Öztrak bu konuya dikkat çekmekle haklı. Ancak özel borç/rezerv oranı genelde izlenen bir rasyo. Türkiye'in döviz cinsinden kamu borcu çok düştü, buna karşılık özel borcunda büyük artış oldu. Bu artış iç telep çekişli büyümenin doğal sonucu. Cari açığın önemli bölümü bu şekilde finanse edildi. Bu elbette bir risk. Ancak bir bölümü hedge edilmiş durumda. Özelikle Bankaların dışardan aldıkları krediler. Yine de "Dövize hücum" durumunda sorun yaratacak durumda. Bu nedenle Türkiye'nin büyümesini ihracatın daha etkin rol oynadığı dengeli bir patikaya oturtması şart

    YanıtlaSil