CHP’nin “yenilenme” kongresini izleyen günlerde basında en çok sorulan
soru sanırım bu oldu. Benim yanıtım olumsuz, şimdilik. Birbiriyle bağlantılı
iki nedenle: Birincisi seçim sistemi ile ilgili: Ak Parti’nin tek başına
parlamento çoğunluğunu alması için CHP’ye 8-9 yüzde puan fark atması yeterli.
Ama bu eşik CHP için en az 10 puan çünkü CHP daha ziyade büyük il ağırlıklı oya
sahip. Milletvekillerinin illere dağılım kuralı küçük illeri kayırdığından
CHP’ye daha büyük fark gerekiyor. Örneğin, CHP yüzde 40 oy alırken Ak Parti’nin
de yüzde 30’a düşmesi gibi. Demek ki CHP’nin tek başına iktidara gelebilmesi
için yüzde 25’lik oyuna 15 puan eklemesi, bu puanları da çok büyük ölçüde son
seçimlerde oylarını Ak Parti’ye veren seçmenlerden aktarması gerekiyor.
Bağımsız
seçmenler
2015’de CHP böyle bir performans gösterebilir mi? Bu noktada ikinci
nedene geliyoruz. CHP’nin Ak Parti’ye oy vermiş 4-5 milyon seçmeni kendi
saflarına çekebilmesi için benim “bağımsız seçmen” olarak adlandırdığım, seçim
literatüründe “yüzergezer seçmen” olarak anılan ve ezici çoğunluğu son üç
seçimdir Ak Parti’yi destekleyen bu seçmenleri ikna etmesi gerekiyor. Tabi
elindekileri kaybetmemek koşuluyla.
Bu ikna operasyonu nasıl bir strateji gerektiriyor? Bu kolaylıkla
yanıtlanacak bir soru değil. “Bağımsız seçmen” grubunun esaslı bir analizini
gerektiriyor. Salt bu amaçla yapılmış bir anket yok ama mevcutların sunduğu
bilgilerden “bağımsız” seçmeninin başlıca iki niteliğini ideolojilere (dindar
muhafazakârlık, Kemalizm, sosyalizmvb) bağımlı olmaması ve ekonomik istikrara
büyük önem vermesi olarak belirleyebiliriz. Bu grubun içine üst gelirliler
kadar düşük gelirlilerin de girdiğini tahmin ediyorum.
İdeolojik bağ zafiyeti bu seçmenlerin önemli bir bölümü için demokrasi
ve özgürlük sorununun fazla önemli olmaması demektir. Oysa bugünden 2015’e Ak
Parti karşısında CHP’nin en önemli kozu demokrasi ve özgürlük olacak gibi
duruyor; Ergenekon destekçiliğini bırakması, Anayasa yazımında en az Ak Parti
kadar özgürlükçü ve çoğulcu pozisyonlar alması koşuluyla. Bu arada Dimyat’a
pirince giderken evdeki bulgurdan olmak da var. Ancak Ak Parti’yi alt etmenin
yolu da Dimyat’tan geçiyor.
Dimyat’ta kaliteli demokrasi ve özgürlükten daha çok kaliteli ekonomi
bulunuyor. Ak Parti 2002 Kasımında yüzde 34 oyu geleneksel merkez sağ ve solun
ülkeyi 10 yıl boyunca krizden krize sürüklemesi sayesinde aldı. Buna karşılık
2007’de oylarını yüzde 46’ya çıkarmasının ardında ekonomik istikrar ve yüksek
büyümenin sonucu düşen yoksulluk ve iyileşen gelir eşitsizliği vardı. CHP bunu
bir türlü anlamak istemiyor. Geçen hafta Kılıçdaroğlu’nun Andrew Finkel’e Taraf
gazetesinde verdiği röportaj ibretlikti. FinkelKılıçdaroğlu’na ısrarla Ak
Parti’nin oylarını nasıl oluyorda sürekli arttırdığını soruyor.
Kılıçdaroğlusorudan kaçmaya çalışıyor ama iyice sıkışınca Diyarbakırlıların
kendilerine yeni hapishane vaat eden Ak Parti’ye nasıl oluyor da hala oy
verdiklerinin araştırılması gerektiğini söylüyor. Absürd!
CHP’nin alternatif iktisat politikası konusunda da söylediği asgari
ücretin gelir vergisi oranını yüzde 1’e düşürmek ve eğitim reformu yapıp yüksek
teknolojili mallar üretmek. Umarım CHP’li ekonomistler asgari ücretin gelir
vergisini yüzde 1’e düşürmenin yukarıya doğru yansımasını ve bunun kamu
gelirleri üzerindeki etkisini iyi hesap ederler. Eğitim reformu tam anlamıyla
tatsız ekonomik gerçeklerle yüzleşmekten kaçmanın bahanesi oldu. CHP halen üçte
ikisi lise altı eğitime sahip işgücü ile bugün ve yarın ne yapabileceğimiz
üzerine biraz kafa yorsa iyi olur. Aksi takdirde bağımsız seçmeni ekonomiyi Ak
Parti’den daha iyi yöneteceğine ikna etmesi hayal olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder