Merakla beklenen ikinci
çeyrek GSYH rakamları Pazartesi günü açıklandı. TÜİK Yıllık büyümeyi yüzde
2,9, birinci çeyrekten ikinci çeyreğe
büyümeyi de yüzde 1,8 olarak belirledi. Çeyrekten çeyreğe büyüme iyi ama ilk
çeyrekte ekonomi küçüldüğünden 6 aylık büyüme performansı yüzde 1,7, yıllık
olarak da yüzde 3,1. Nereden bakarsak bakalım büyümenin bu yıl yüzde 4’ün
altında kalma ihtimali oldukça yüksek.
Yakın
zamana kadar pek çok yerli ve yabancı tahminci 2012 için sert iniş öngörürken (yüzde
2 civarı büyüme), bir bölüm Türkiyeli iktisatçı da yumuşak inişin mümkün
olduğunu, büyümenin yüzde 4’ün üzerinde gerçekleşeceğini savunuyordu. Her ne
kadar yıl başında 2012’nin “zor bir yıl” ( 4 Ocak Radikal) olacağını,
Avrupa’daki kötü gidişe bağlı olarak büyümenin yüzde 4’ün altına inebileceğini
.belirtmiş olsam da, esasen yüzde 4-5 arası büyüme öngörerek ben de iyimser
cephede yer almıştım.
Vidaları
gevşetmek
İyimserler
cephesini erken bir tarihte terk ettim. 4 Nisan tarihli “iniş tatlı sert olabilir”
başlıklı yazımda “gidişatın yüzde 4’ün altında bir büyümeyi ima ettiğini” savunmuş
ve “büyüme yüzde 3 civarına gerilerse işsizlikte hissedilir bir yükseliş olacağını,
bunun da hükümeti vidaları gevşetmeye zorlayacağını” belirtmiştim. Şimdi bu
noktadayız. Ekonomi bakanı sayın Çağlayan’ın yüzde 3’lük büyümeye “sert fren”
ve “sıyırmakta olan balatalar” dan söz ederek tepki gösterdi. Maliye bakanı sayın
Şimşek ise topun kendine yönelmekte olduğunu kestirerek gardını aldı ve pek çok
ülkeye kıyasla büyüme düzeyimizin gayet tatminkar olduğunu savundu.
Böylelikle
sıcak bir kapışmanın işaret fişekleri atılmış oluyor. Önümüzdeki aylarda
ekonomide iki cephe arasında sert tartışmalar yaşanacak. Bir cephe para ve
maliye politikalarının gevşetilmesini ısrarla talep edecek. Bu cephede
hükümetin harcamacı kanadı ile iş dünyası yer alacak. Karşı cephe ise ekonomi
yönetiminin temellerin sağlam tutulmasını savunan kanadı ile onları destekleyen iktisatçılardan oluşacak. Şahsen
ikinci cepheye yakın durduğumu belirteyim.
Yolun
yarısındayız
Geçen
yılın ikinci yarısında başlayan düzeltme sürecini ancak yarılayabildik. Dört çeyrektir büyümeyi net
ihracat sürüklüyor. Mal ve hizmet ihracatı artarken ithalat aşağı yukarı yatay
seyrediyor. Bu olumlu gelişmeden en büyük pay iç talebe getirilen fren ile Türk
Lirası üzerindeki aşırı değer köpüğünün alınmış olması. Bu etkenlere ihracat
pazarlarımızı çeşitlendirme başarısını da eklemek gerekiyor. Sonuçta yüzde 10’u
aşan rekor düzeydeki cari açık ikinci çeyrekte yüzde 8,3’e geriledi. Bu iyi ama
yeterli değil. OECD’nin son raporunda Türkiye ekonomisinin sürdürebileceği
maksimum cari açık yüzde 6 olarak tahmin ediliyordu. Cari açığın önemli bir
bölümü borçla finanse edildiği sürece özel kesimin dış borcunun yükünün de artmaya
devam edeceği unutulmamalı. Bunun da bir sınırı var.
Ama
öte yandan iç talebin beklenenin üzerinde durgunlaştığı da bir gerçek. Özel yatırımların
ikinci çeyrekte yüzde 30’lara varan artışların ardından yüzde 8 azalmış olması
sürpriz değil. Ancak panikleyip kamu yatırımlarında gaza basmak hata olur. Özel
tüketimin bir yıl öncesine göre azda olsa (yüzde 0,5) gerilemesini ise kimse
beklemiyordu. Özellikle dayanıklı tüketim mallarında talebin aşırı gerilediği
iddia edilebilir. Bence kritik soru şu: Düzeltme sürecini zora sokmayacak
ölçüde sınırlı ve kontrol edilebilir bir canlanma faiz ve kredinin gevşetilmesi
ile mümkün olur mu? Yanıt hiç de kolay değil. Düşünmeye ve tartışmaya devam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder