Turkish Troika |
Düşen büyüme kaçınılmaz
olarak iktisat politikalarını tartışmaya
açtı. Tartışmanın özünü şu basit soruyla ifade edebiliriz: Frene az ya da çok basmaya
devam mı edelim yoksa artık gaza mı basalım? Büyümenin Orta Vadeli Programda
öngörülen yüzde 4’ün altında seyrettiği konusunda fazla tereddüt kalmadı. Bu sorunlu
bir durum. İki hafta önce “İniş tatlı
sert” başlıklı yazımda Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın “sıyırmakta olan
balatalar” çıkışını, buna karşılık ise Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in büyüme
düzeyini “gayet tatminkar” bulduğunu hatırlatmış ve bu diyalogun “sıcak bir
kapışmanın işaret fişekleri” olduğunu, önümüzdeki aylarda para ve maliye
politikalarının gevşetilmesini savunan cephe ile gevşemenin sırası olmadığını
savunan cephe arasında sert tartışmaların yaşanacağını öngörmüştüm.
Parada sınırlı gevşeme
Kapışma
fazla gecikmedi. Üstelik sözün ötesine geçti, icraata döküldü. Para Politikası
Kurulu günlük faiz koridorunun üst sınırını yüzde 11,5’tan yüzde 10’a düşürdü.
Ama gevşetmeci cephenin beklediği politika faizi indirimini yapmadı. Bu tavrı basitçe
şöyle ifade edebiliriz: Günlük paranın maliyetini yakın gelecekte pek artırmaya
niyetim yok. Bu maliyeti zaten oldukça düşük tutuyordum buna devam edeceğim.
Politika faizini şimdilik indirmeyi düşünmüyorum çünkü bu çok güçlü bir gevşeme
sinyali olur ve sıcak parayı çekerek TL üzerinde baskı oluşturur. Bunu
istemiyorum çünkü cari açıkta devam eden düzeltmeyi sekteye uğratmak
istemiyorum. Bu silahı iç talebi canlandırmak için değil,TL’yi değerlendirecek
sıcak para akımına karşı çekerim.
Merkez
Bankası’nın para politikasını sınırlı ölçüde zaten gevşetmiş olduğu kolaylıkla göz
ardı edilebiliyor. Günlük paranın faizi uzun süredir yüzde 7’nin altında
seyrediyor. Bu gevşemeye bağlı olarak da kredi faizlerinde bir miktar düşüş
yaşandığını, aynı zamanda kredi hacminde de artışın baş gösterdiğini hatırlatmak
gerekir. Başkan Erdem Başçı Cuma günü bir konferansta kırmızı çizgileri açıkça
tanımladı: Cari açığı azaltma süreci önceliklidir; iç talebi ancak ihracat
artışı kadar destekleriz. Bu yeni yaklaşımın ölçüsü belli değil ama amacı
belli: Yüzde 5’lik enflasyon hedefinden halen uzaktayız, bu nedenle enflasyonla mücadele ertelenemez.
Bütçe
disiplininden taviz yok
Maliye
politikasına gelince. Cuma günü Ali Babacan bütçe açığı – GSYH oranının
öngörülen yüzde 1,5 hedefini aştığını ve buna izin vermeyeceklerini açıkça
belirtti. Mesajın Londra’dan verilmiş olması not edilmeli. Bütçe açığında artışın iki kaynağı var: Düşen
büyümenin azalttığı dolaylı vergi gelirleri ile beklenenin üzerinde artan harcamalar; özellikle de personel ve sosyal
transfer harcamaları. Bu gevşemeye Maliyenin yanıtı gecikmedi. Ülke hafta sonu
rehavetindeyken arabaya, akaryakıta ve alkollü içkiye zam geldi. Sırada doğal
gaz, elektrik ve sigara var.
Açılan
bütçeyi yamamak için dolaylı vergilere yüklenmek kolay. Ama bir siyasal bedeli
olacak. Ayrıca bu zamlar enflasyonu Merkez Bankası’nın öngördüğü patikanın
üzerine çıkaracak ve Merkez Bankası’nın iç talebi canlandırmaya yönelik manevra
alnını daha da kısıtlayacak.
Sonuç
olarak düşen büyümenin Hükümet’i bir açmaza doğru sürüklediği görülüyor. Üstelik
düşük büyüme henüz istihdama yansımadı, ama eli kulağındadır. Zamların üzerine
bir de işsizlik artmaya başlarsa, Hükümetten ve iş dünyasından “vidaları
gevşetelim” baskısı daha ağır biçimde hissedilecektir. Hükümet yapısal
reformları erteleyerek hata yaptı. Şimdi tüm yük para ve maliye politikalarının
üzerine binmiş durumda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder