Geçen
yıl bugünlerde iç talebe dayanan ve cari açığı sürdürülemez düzeye taşıyan
yüksek büyümeden daha dengeli bir büyümeye geçişi tartışıyorduk. İniş şarttı.
İktisatçıların çoğunluğu, ki bunlara ben de dahildim, yumuşak inişin mümkün
olduğunu savunduk. İyi hatırlıyorum, IMF’in yüzde 2.2 olarak belirlediği ilk
büyüme tahmini yayınlandığında burun kıvırmıştık. Bahar aylarından itibaren
iyimser kampı terk ettim. Bu köşede “tatlı sert” inişten söz etmeye başladım.
Sonbaharda ise pek çok tahminci gibi ben de büyümenin yüzde 3’ün altına
düştüğünü savunmaya başladım. Sonuçta 2012 büyümesi beklenenden de düşük geldi.
İniş sert oldu.
2012
için Orta Vadeli Program yüzde 4 büyüme öngörmüştü. Yine hatırlıyorum Hükümet
ve iş çevrelerinden “bu büyüme bizi kesmez” diyenler olmuştu. Bununla birlikte
çoğunluk nispeten düşük de olsa, dış talep ile iç talebin birlikte dengeli bir
şekilde destekleyeceği bir büyümenin en iyi strateji olduğu konusunda hem
fikirdi. Ama olmadı. İç talep geriledi. Özel tüketim yüzde 0,7, özel yatırımlar
da yüzde 4,5 oranında azaldı. Kamu harcamalarındaki artışa rağmen iç talep düştü. Büyümeyi çok
büyük ölçüde ihracatın ithalattan hızlı artması sonucunda net ihracat kalemi
sırtladı. Yüzde 2,2 ile büyüme beklenenin oldukça altında kaldı. Tek teselli
cari açık oranının yüzde 10’dan yüzde 6’ya gerilemesi oldu.
Artık
kalkışa bakalım
İniş
tamamlandığına göre artık kalkışa bakalım. Oyun planı değişmiş değil. Hükümet
ve zımnen Merkez Bankası bu yıl da yüzde 4 büyüme öngörüyor ve bu büyümenin
dengeli olmasını arzuluyor. Merkez bankası Başkanı Erden Başçı, iç talebi
canlandırmak istediklerini ama dış talep ne kadar katkı yaparsa o kadar iç
talep artışına izin vereceklerini ifade etmişti. Geçen yıl beceremedik ama bu
yıl daha umutlu olabilir miyiz? Doğrusu karamsarım. Büyüme yüzde 4 olabilir, ama
dengeli olacağından şüpheliyim.
Merkez
Bankası’nın Eylül’den itibaren para politikasını tedricen gevşetmesi ile kredi
faizlerinin düşmesi sonucu, gecikmeli de olsa, iç talebi bir miktar
canlandırması bekleniyor. 2012 son üç ayında beklenen canlanma olmadı. Bununla
birlikte bu yılın öncü göstergeleri ılımlı bir canlanmaya işaret ediyor.
Tüketim, özellikle de yatırımlar ne kadar artar? Bir öngörüde bulunmak için
henüz erken. Esas endişelenmemiz gereken konu net ihracatın büyümeye geçen yıl
olduğu gibi pozitif katkı yapmaya devam edip etmeyeceği?
İlk
iki ayın dış ticaret rakamları bu konuda
ümit vermiyor. Kabaca da olsa fikir edinebilmek için basit bir hesap yaptım.
TÜİK’in mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış 2013 Ocak-Şubat ihracat ve
ithalat rakamlarını 2012 Kasım-Aralık rakamları ile karşılatırdım. İhracat
yüzde 2,7, buna karşılık ithalat yüzde 10,5 artmış. Bu iyi haber değil. İç
talep canlandıkça iyi bildiğimiz iç talebe dayalı büyüme patikasına geri
dönüyoruz gibi duruyor. Dengeli büyüme için ihracatta hızlı ve kalıcı
artışların gerçekleşmesi gerekiyor.
Bunun
için kısa vadede iki yol var: Dış talepte güçlü artış ile Türk Lirası’nın reel
kura rekabet gücü kazandıracak kadar değer kaybetmesi. Dış talepte güçlü artış
zor görünüyor. Eski ağırlığını kaybetse de Avrupa en büyük pazarımız olmaya
devam ediyor. Ama ne yazık ki Avrupa’nın bu yılda durgunluktan çıkmayacağı
görülüyor. ABD daha umut verici. Ama bize etkisi dolaylı, dolayısıyla da
sınırlı. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya ihracat artışları devam ediyor. Ortalık
karışmazsa ihracat artışına esas destek bu bölgeden gelecek. Ancak yeniden
canlanan ithalatı telafi etmeye yeter mi? Çok şüpheliyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder