Ekonomik
krize davetiye
Başbakan’ın
Köln dönüşü Hüseyin Yayman’a verdiği röportajda para politikasına ilişkin bildiğimiz
düşüncelerini yinemiş. Ama daha önceki açıklamalarında enflasyon-faiz-kur
ilişkisinde hiç bu kadar açık olmamıştı. Merkez Bankası’nın bağımszlığından
duyduğu rahatsızlığı hiç bu sertlikte ifade etmemişti. Başbakan Merkez Bankası
yönetimini istifaya zorluyor. Bu olmazsa Merkez Bankası yasasında değişikliğe
gitme teşebbüsünde bulunması kuvvetle muhtemel. Bu gidişat ekonomik krize
davetiye çıkartır.
Merkez
Bankası yönetimine hitaben “faizi arttırırken 5 puan, düşürürken 0,5 puan
düşürüyorsun, dalga mı geçiyorsun” ile “Merkez Bankası kendine çeki düzen
vermeli” ifadeleri Merkez Bankası’nın iyi eğitilmiş, ekonomi kuramına ve
Türkiye ekonomisinin özelliklerine hakim
yöneticilerinin görüşlerini değiştirmeyeceğine göre geriye iki seçenek
kalıyor: Ya istifa ederek Başbakan’ın savunduğu politikaları uygulayacak bir
yönetimin yolunu açarlar ya da doğru olduğuna inandıkları politikaları yasanın
kendilerine verdiği görev çerçevesinde devam ettirirler. İkinci şıkta
Başbakan’ın yapabileceği tek şey Merkez Bankası’nın bağımsızlığına alenen ya da
fiilen son verecek yasal düzenleme yapmaktır.
Farklı
bir para politikası
Gelecekte
bu iki seçenekten hangisinin gerçekleşeceğini kestirmek zor. Umarım herşeye
rağmen Erdem Başçı görevine devam eder. Ama artık gidişat belli oldu. Ali
Babacan’ın durumu kurtarması artık zor. Benim tahminim Cumhurbaşkanlığı
seçiminden sonra, eğer sayın Erdoğan seçilirse, kurulacak yeni hükümette görev
almayacak. Yerine kimin geleceğini henüz bilmiyoruz. Ama kim gelirse gelsin Sayın
Erdoğan yürütme erkini elinde tuttuğu sürece belli ki orta vadede çok farklı
bir para politikası denenecek. Bu denemenin hangi yönde olacağını da
Başbakan’ın röportajı açık şekilde gösteriyor.
Başbakan
diyor ki “enflasyonun nedeni yüksek faizdir.” Böyle olmadığından adım gibi
eminim ama her fani gibi yanılabileceğimi kabul edelim. Demek ki Başbakan’a
göre Merkez Bankası radikal faiz indirimi yapmalı. Tabi ne kadar yapmalı belli
değil ama bir ip ucu var. Başbakan sıfır reel faiz istiyor. Halen reel fazin
yüzde 4-5 olduğunu iddia ediyor. Tabi ki doğru değil. Enflasyon beklentisinden
beklenen reel faizin yüzde 2 civarında olduğunu kolayca hesaplayabiliriz. Ama
Başbakan’ın hesabıyla Merkez Bankası’nın faizini hiç olmazsa yüzde 5 civarına
indirmesi gerekiyor.
Kurun
alakası
Bunu
yaparsa ne olur? Kestirmek hiç zor değil: Bir, döviz kuru hızla artmaya başlar.
İki, iç talep ve ithalat alıp başını gider, cari açık hızla yükselmeye başlar. Ocak
ayında Dolar kuru 2,40’a dayanınca Merkez Bankası faiz artışına gitmek zorunda
kalmıştı. Aslında faizi 5,5 puan değil fiilen 2,5 puan artırmıştı çünkü yüzde
4,5 olan politika faizini zaten kullanmıyordu. Radikal faiz indirimi kuru
yeniden zıplatacak, yükselen kur da
düşme trendinin eşiğindeki enflasyonu yeniden yükseltmeye başlayacaktır. Ancak
sorun şu ki Başbakan böyle bir zincirleme tepkimeye inanmıyor. “Faiz ile kurun
ne alakası var” diyor. Çok alakası olduğunu makro ekonomi kuramı bir yana
Türkiye’nin geçmiş deneyimleri yeterince ispatlıyor. Yüksek cari açık yani
yüksek tasarruf açığı veren bir ekonomi negatif reel faizle bu açığı finanse edemeyeceğini
bilmek için iktisatçı olmaya gerek yok. Başbakan “İsrail’de faiz nerede bizde
nerede” diyor. İyi de İsrail’in ticaret fazlası verdiğini acaba bilmiyor mu?
1990’larda
krizler bu ilişki görmezden gelindiği için yaşandı. Beklentiler bozulup
kur-enflasyon sarmalı bir kere başladı mı kriz kaçınılmaz hale gelir. “Denemesi
bedava” diyemiyorum. “Allah sonumuzu hayır eğleye” demek geliyor içimden.