Gül ile de zor Gül süz de zor |
Geçen Cuma AKP yönetimi Türkiye siyasetinin geleceği
açısından iki önemli karar aldı. “En fazla üç dönem” kuralı kesinleşti. Böylelikle
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da cumhurbaşkanlğı adaylığı kesinleşmiş oldu. İkinci
olarak AKP seçim sisteminde değişikilk yapmamaya karar verdi. Bu beklenmedik
bir karar oldu. Muhtemel nedenleri ve sonuçları üzerinde son bir kez durduktan
sonra konuyu uzun bir süre için kapatabiliriz.
Başbakan
Tayyip Erdoğan çok büyük ihtimalle ikinci turda seçilecektir. AKP’nin
kuruluşunda yer alan, on küsür yıldır ülke yönetiminde deneyim kazanan ve
kamuoyu tarafından tanınan pek çok AKP ağır topu 2015 milletvekili seçimleriyle
birlikte siyaset sahnesinden çekilecekler. Bu kadronun 2015 seçim kampanyasında
aktif olarak görev almayacağını tahmin edebiliriz. Bu olgu iki önemli soruyu
gündeme getiriyor. 2015 seçimlerinde AKP’ye kim liderlik edecek? 30 Mart
seçimlerinde 6 küsur puan oy kaybeden AKP’nin daha fazla oy keybetme riski yok
mu?
Rejim
krizi
Bunlar
AKP’nin sorunları deyip geçebiliriz ama bu riske karşı AKP’nin ne gibi bir
sigorta düşünmeke olduğunu da soruşturabiliriz. Bu sigorta bana göre ancak
Abdullah Gül olabilir. Abdullah Gül’ün dışında yeni bir liderin mevcut
koşullarda AKP’yi sırtlaması bana zor görünüyor. Düne kadar sayın Gül’ün
tasfiyesi gündemdeyken, bugün AKP’yi gelecekte yönetecek kişi olması ihtimali
bir hayli artmış durumda.
Bu durumda
Abdullah Gül 2015 Haziran ayında seçim kazanmış bir lider olarak başbakanlık
koltuğuna oturacaktır. AKP sözcüleri istedikleri kadar cumhurbaşkanını halkın
seçmesiyle birlikte Türkiye’nin fiili başkanlık rejimine geçeceğini idda
etsinler, Türkiye halen başbakanın yürütmenin başı olduğu bir parlamenter
rejime sahip. Cumhurbaşkanının hükümet toplantılarına başkanlık etmesi bu
olguyu değiştirmez. Yürütmenin kararlırından başbakan sorumludur. Halk
değişiyle davul başbakanın sırtındadır. Cumhurbaşkanı “tokmak bende olacak”
diye ısrar edecek olursa rejim krizi çıkar.
AKP
siyasal riskleri göze alamadı
Peki
2015 seçimlerinden sonra başabakanlık rejimine geçilemez mi? Mevcut seçim
sistemi ile devam kararı ile birlikte bu ihtimal bana göre sıfırlandı. AKP’nin
seçim sistemi değişikliğini gündeme getirmesinin amacı gelecek seçimlerde
referandum çoğunluğunu (330 üzeri miletvekili) elede etmekti. Aynı zamanda
barajı yüzde 5’e indirerek (daraltılmış bölge alternatifinde) ya da
sıfırlayarak (dar bölge alternatifinde) BDP’ye de parlamentonun ve Hazine
yardımının yolu açılmış, bir bakıma bir taşla iki kuş vurulmuş olacaktı. Son
haftalarda bu köşede açıklamaya çalıştığım gibi AKP’nin oy oranı yüzde 44’ün
altına gerileyince daraltılmış bölge alternatifi referandum çoğunuluğu için
yetersiz hale geldi. Barajın yüzde 5’e düşürüleceği bu opsiyonda amacın hasıl
olma ihtimali azalınca sanırım AKP risk almak istemedi. Dar bögle
alternatifinde referandum çoğunluğu garantideydi ama bu kez de sistem BDP ile
MHP arasında ortaya çıkacak büyük dengesizlik nedeniyle çok zorlanacaktı.
Anayasa Mahkemesi’nin dar bölgeyi iptal etmesi kuvvetle muhtemeldi. Sanırım bu
kez de AKP dar dar bölgenin siyasal risklerini göze alamadı.
Sonuçta
yeni bir anayasa ile birlikte başkanlık sistemi hayali noktalandı. Mevcut seçim
sistemde referandum çoğunuluğu için AKP’ye yüzde 50 oydan biraz daha fazlası
gerekiyor. Bu arada yüzde 10 barajı kalmış oldu. BDP’nin bu karara nasıl bir
tepki vereceğini, barış sürecinin olumsuz etkilenip etkilenmeyeceğini henüz
bilmiyoruz. Ama görünen o ki BDP bu
konuyu pek önemsemiyor. “Yine bağımsız adaylarla gireriz, önemli değil” diyor
olmalılar. Anlaşılan başka öncelikleri var!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder