Ekonomi
köşe yazarlarının yıl başında tahminlerini açıklaması gelenek haline geldi.
Kaçış yok. Yeni yılın tahminlerine geçmeden önce geçen yılın tahminlerinin ne
ölçüde başarılı olduğunu sorgulamak gerekiyor. Yazıya hesap vermekle başlayayım.
4 Ocak 2012 tarihli yazımın can alıcı bölümünü biraz kısaltarak aktarıyorum.
“İki
senaryom var. Temel senaryom, 2011’in ikinci yarısında başlayan yumuşak inişin
devam edeceği. Bu şu demektir: Büyüme yüzde 4-5 aralığında dengelenecek, cari
açıkta düşüş belirginleşecek. Yüksek sayılabilecek bir cari açık devam etse de
finansmanında sorun yaşanmayacak. Bu gelişmelere bağlı olarak kurda büyük şok
beklemiyorum. Ama enflasyon aşağıya yönelse de yüzde 7’nin altına indirilmesi
çok zor görünüyor...Kötümser senaryomun baş aktörü Avrupa’da yaşanması çok
muhtemel durgunluk...AB’de kriz banka kredi hacminde sert bir daralmaya neden
olabilir. Bu durumda daha yüksek bir kur, daha yüksek bir enflasyon ve çok daha
düşük bir büyüme beklemek gerekir.”
2012’nin
kötümser senaryoya yakın gerçekleştiği ortada. Büyüme yüzde 3’ün altında
gelecek. Bahar aylarından itibaren durgunlaşan iç talebi gözlemleyerek “tatlı
sert iniş”ten söz etmeye başlamıştım. Car açık beklediğim gibi gelişti. Ama
enflasyon konusunda biraz kötümser kaldım. 2013 için iki senaryo gündemde. İlki
ekonomi yönetiminin iyimser senaryosu. Gerek Orta Vadeli Program’da gerek
Merkez Bankası Başkanı’nın açıklamaları 2013’ün dış dengelemenin devam ettiği
ama aynı zamanda iç talepte kontrolü bir canlanmanın devreye girmesiyle
büyümenin yüzde 4’e buna karşılık enflasyonun ve cari açığın düşmeye devam
edeceği bir yıl olacağına işaret ediyor.
Beklenen
gerçekleşmeyebilir
Bu
ideal bir senaryo. Eğer gerçekleşirse ekonomi yönetimini kutlamak gerekir. Umarım
yanılırım ama ben o kadar iyimser değilim. İç talepte sınırlı canlanma
konusunda sorun görmüyorum. Merkez Bankası son dönemde para politikasını
gevşetti. Piyasa faizleri düştü, kredi faizleri takip ediyor. Bu ortamda iç
talepte bir canlanma olması şaşırtıcı olmaz. Ancak bu canlanmanın zayıf kalma
ihtimali göz ardı edilmemeli. Türkiye’de hane halkları aşırı borçlu değiller.
Bununla birlikte fazla hızlı borçlandılar. Düşen faizlere verecekleri tepki
zayıf kalabilir. Keza, kapasite kullanımının düşük seyrettiği ortamda firmalar yatırım
konusunda fazla iştahlı olmayabilirler.
Son
tahlilde iç talebin bu yıl büyümeye sınırlı ölçüde katkı yapmasını bekliyorum.
Bence asıl sorun resmi senaryonun net ihracat boyutu. İç talepteki canlanmaya
rağmen ihracatın ithalattan daha hızlı artmaya devam etmesi hangi mekanizmalar
sayesinde gerçekleşecek?. Döviz kurundan medet umamayız. Merkez Bankası reel
kurun mevcut düzeyini koruyacağım diyor. Ağırlığı azalsa da halen en önemli
ihracat pazarımız olan Avrupa’nın durumu ortada. Doğu ve Güney pazarlarında
Irak dışında ihracatta hızlı artışlar beklemiyorum. İçerden kaynaklanacak bir
maliyet ve verimlilik şoku da gündemde değil. Yapısal reformlar ardı ardına
yapılacak üç seçimin ertesine kaldı gibi duruyor.
Bu
koşullarda 2013’te büyümenin iç talepte sınırlı canlanma sayesinde bir miktar
toparlanmasını, enflasyonun düşük kalmasını, buna karşılık ithalatın ihracattan
daha hızlı artmaya başlaması ile net ihracatın büyüme negatif katkı yapmasını
bekliyorum. Büyümenin yüzde 4’üh altında kalması, cari açığın ise yeniden
artmaya başlaması çok muhtemel. Böyle bir artış bu yıl sorun yaratmaz ama
dengelemenin yarım kalması ilerde başımızı ağrıtacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder