İtalya’da geneli seçimlerin
ardından ortaya çıkana siyasal tablonun vahameti son derece ürkütücü. İtalya
yönetilmez durumda. Kamu borcunun GSYH’nın yüzde 127’sine ulaştığı Avrupa’nın
3. büyük ekonomisi yönetilmez durumda
ise, Euro Alanı da ciddi tehdit altında demektir. Yaklaşık bir buçuk yıl önce
Berlusconi’nin yönetimindeki İtalya Avrupa’ya soğuk terler döktürmüştü.
Sonrasını biliyorsunuz. Almanya’nın baskısıyla Berlusconi hükümeti istifaya
zorlandı ve yerine eski bir Avrupa Komiseri olan Monti’nin başkanlığında
teknokratlar hükümeti kuruldu. Bu hükümet de kendisinden beklendiği gibi
vergileri arttırdı, sosyal harcamaları kıstı ve tatsız yapısal reformlar yaptı.
Tam piyasalar biraz sakinleşmişti ki, Berlusconi Monti’ye verdiği desteği
çekerek İtalya’yı erken seçimlere götürdü.
Siyasal istikrarsızlık
Seçimlerden ise had safhada
siyasal istikrarsızlık çıktı. Eski komünist Bersani’nin liderliğindeki sol
koalisyonun Meclis oy oranı yüzde 29,6, Berlusconi’nin liderliğindeki sağ
koalisyonun oranı ise cüzi bir farkla yüzde 29,2 oldu. Bununla birlikte, 2005
yılında yönetim istikrarı garanti edilsin diye getirilen “çoğunluk kuralı”
sayesinde sol koalisyon Meclis’te 630 sandalyenin 340’ına sahip oldu. Kural
birinci gelen partiler ittifakına milletvekili
sayısının yüzde 54’ünü garanti ediyor. Bu saçmalık ayrı bir tartışma konusu. Ancak
bu kural işe yaramadı çünkü İtalya’da yasaların Senato’dan da geçmesi
gerekiyor. Oysa Senato seçimlerinde çoğunluk kuralı bölge düzeyinde uygulandığından,
ne sol ne de sağ koalisyon Senato’da çoğunluğu sağlayabildi. Dahası, oy oranı
yüzde 10’da kalan Monti’nin Partisi’nin senatör sayısı da herhangi bir çoğunluk
sağamaya yetmiyor.
Oyların gerisi nerede
derseniz, onların büyük bölümünü İtalya’nın Cem Yılmaz’ı sayılan komedyen Beppo
Grillo’nun yoktan var ettiği Beş Yıldız Hareketinin topladığını belirteyim.
Mevcut siyasal sınıfın İtalya’yı batırdığını iddia eden bu taban hareketi,
kemer sıkmaya karşı çıkıyor ve İtalya’nın Euro’da kalıp kalmayacağının halka
sorulmasını istiyor. Gayet tutarlı bir şekilde de “ben bunların hiçbiriyle
koalisyon yapmam” diyor. Aslında Monti’nin uygulamalarını ters yüz etmek için
hemen herkes görüş birliği içinde. Berlusconi Monti’nin topladığı yeni
Gayrimenkul vergisini kuruşuna kadar geri ödeyeceğini söylüyor. Radikal soldan,
ılımlı sola tam bir yamalı bohça niteliğindeki sol koalisyon ise tahmin
edeceğiniz gibi, bu işin içinden kemer sıkmayla değil büyümeyle çıkarız diyor
ama büyümenin nasıl yaratılacağını tutarlı bir şekilde açıklayamıyor.
Sorun çok reçete yok
Bana sorarsanız sol ya da
sağ koalisyon parlamentonun iki kanadında da çoğunluğu sağlasaydı bir şey fark
etmeyecekti. İster sağ ister sol olsun, hiç birinin İtalyan ekonomisini kıskaca
alan ağır kamu borcu ve rekabet yetersizliği sorunlarının üstesinden
gelebilecek bir yol haritasına sahip değiller. Rakipleri tarafından popülizmle
suçlanan Beppo Grillo daha tutarlı. Euro’dan çıkalım, ücretleri arttıralım
diyor. Borçların üzerine yatalım da diyor mu öğrenemedim, ama tutarlı olmak
için mutlaka diyordur. Yani Grillo bir çeşit İzlanda reçetesi savunuyor. Tabi
300 bin nüfuslu bir ülkenin yaptıklarını Avrupa’nın 3. büyük ekonomisi yapmaya kalktığında
nasıl bir kıyamet kopacağını tahmin edersiniz.
Bu köşede üç yıldır Euro Alanı’nın iki temel sorununu
statükoyu savunarak ve klasik reçeteleri kullanrak çözülemeyeceğini iddia
ediyorum. Rekabet gücü olmayan ülkeler Euro’dan çıkmalı, buna karşılık da kamu
borçlarının önemli bir bölümü silinmeli. Bana göre reçetenin özü bu ama buraya
nasıl gelineceğini de bilmiyorum.