3 çocuk konusu ciddiye
bindi. Hükümet düşen doğurganlık oranının başbakanın 3 çocuk arzusuyla tersine
çevrilemeyeceğini nihayet anladı. Başbakan yardımcısı Ali Babacan başbakanın
“bütçeyi zorlamayacak” destek politikalarının hazırlanması için talimat
verdiğini açıkladı. Şimdilik masada kapsamlı bir teşvik politikası yok. 3 çocuk
tartışmasının arka planında yaşlanan nüfusun uzun dönemde ortaya çıkaracağı
sorunlar bulunuyor. Bu sorunları ciddiye almak zorundayız.
Yaşlanan nüfusu azalan nüfus ile karıştırmamak gerekiyor.
Nüfusumuz artıyor ve bu yüzyılın ortalarına kadar da artmaya devam edecek.
Birleşmiş Milletler Nüfus Bölümü’nün ortalama tahmininde Türkiye nüfusunun 90
milyon civarında durağanlaşacağı ardından da azalmaya başlayacağı görülüyor.
Yaşlanmaya gelince, Türkiye nüfusu zaten yaşlanıyor. 65 yaş üzeri nüfusun
toplam nüfusa oranı halen yüzde 7 civarında. BM tahminine göre yüzyılın ortalarında
yüzde 25’i geçecek.
Kritik dönem 2030’lar
Ancak
esas önemsenmesi gereken, istihdamdaki nüfus ile 65 yaş üzerindeki nüfusun
dengesi. Daha doğru bir ifadeyle, üreten kişi sayısı ile üreten nüfustan
yaptığı gelir transferi ile yaşamak zorunda olan kişi sayısı. 65 üzeri nüfusu
üretken olmayan nüfus olarak kabul ediyoruz, ki erken emeklilik nedeniyle bu
sınır Türkiye için daha aşağıda. Soruna bu zaviyeden bakıldığında BM nüfus
projeksiyonlarını kullanarak yaptığım hesaplar şunu gösteriyor: Çalışabilir
nüfus (15-64) halen 900 binin üzerinde artıyor. Bu artışının yaklaşık üçte
ikisi (600 bin) istihdam edilebiliyor. Bu oranı ve azalan çalışabilir nüfus
artışını dikkate aldığımızda bugünden 2035’e üreten kişi sayısında 6,5 milyon
kadar artış olacağı görülüyor. 65 üzeri nüfus ise halen yılda 150 bin kadar
artıyor. Bu artış hızlanarak devam edecek. Örneğin, TÜİK’e göre 2025’de yıllık artış
miktarı 400 bine yükseliyor. İlginç olan bugünden 2035’e üretken olmayan yaşlı
kişi sayısı da 6,5 milyon artıyor. Bu tarihten sonra ek istihdam artışı
azalmaya devam ederken, yaşlı kişi sayısı artmaya devam ediyor.
Ne yapmalı?
Bu
kaba hesaplar yaşlanan nüfus olgusundan korkmamız gerektiğini apaçık ortaya
koyuyor. Nüfus ve işgücü piyasasının mevcut dinamikleri aynen devam ettiği,
sosyal politikalarda da bir değişiklik olmadığı takdirde 2030’ların ikinci
yarısından itibaren bütçe emeklilik ve sağlık harcamalarının ağırlığı altında
çökmeye başlayacak.
Peki
ne yapmalıyız? Hükümet yaşlanan nüfus sorunuyla doğum oranlarındaki azalışı
durdurarak baş etmek istiyor. Bunun için de esas olarak çocuk yardımını
düşünüyor. Bana öyle geliyor ki, Hükümet sosyal yardım ile nüfus politikasını
karıştırıyor. Ailelerin çocuk sayısı kararlarını değiştirecek ölçüde her çocuğa
yardım yapmaya başlarsanız bütçe 2030’u beklemeden çöker çünkü etkili olmak
için çok para harcamak zorunda kalırsınız. Bunun yerine sadece 3. çocuğa yardım
yaparsanız çok daha az para gerekir, üstelik desteğin etkinliği de fazla
değişmez. Örneğin, her çocuğa 200 lira vermek yerine sadece 3. çocuğa 900 lira
verirseniz, 3. çocuğu yapma kararını etkilersiniz, ama 200 lira için 3. çocuğu yoksullar bile yapmaz.
Rasyonel
bir politika uygulasanız bile salt nüfus teşviki ile sorunla baş edemezsiniz.
Yerim kalmadığından, alternatif politikaları madde madde sıralamakla
yetineceğim: 1) Çalışabilir yaştaki nüfus içinde istihdam edilen sayısını daha
hızlı arttırmak, ki bu kadın katılım oranını mevcut artış eğiliminin üzerine
çıkarmaktan geçer. 2) Emeklilik yaşını yaşam süresi artışına paralel arttırmak.
3) 65 yaş üzeri nüfusun bir bölümünü yaratıcı istihdam tasarımlarıyla üretken
kılmak. 4) Dışardan işgücü ithal etme (göç politikası) üzerine şimdiden
düşünmeye başlamak.
Hocam, merhaba.
YanıtlaSilDiyelim ki kadın başına çocuk sayısı (TFR) doğru bir politikayla arttırıldı ve etkisini 10 -15 yıl içinde görmeye başladık. Bunun sonucunda piramidin altından genç nüfus gelmeye başlayacak. Yaşlı oranının da giderek artacağı bilgisi altında, bağımlı olunan (15-64) çalışan nüfus hem alttan hem üstten baskı altında kalacak. Literatürde sandwich generation diye anılan, hem yaşlı anne babasına hem de küçük cocuklarına bakmak zorunda kalan ve reel olarak yoksullaşan bir kuşak ortaya çıkacaktır. Daha sonra bu kuşağa transfer yapılma ihtiyacı da doğacaktır. Dolayısıyla bugünkü politika değişikliğinin çarpan etkisi çok farklı noktalara gidebilecektir. Selamlar