Geçen cuma günü Başbakan Yardımcısı Ali
Babacan ekonomi köşe yazarları ile bir toplantı yaptı. Babacan’a Hazine
Müsteşarı İbrahim Çanakçı ile Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı eşlik ettiler.
Yaptıkları sunumlar gayet öğreticiydi. Toplantının Türkiye ekonomisinin
gidişatı konusunda düşündüklerimi doğruladığını söyleyebilirim; iyisiyle
kötüsüyle.
Merkez Bankası Başkanı’nı yeni para politikası konusunda bir kez daha ikna edici buldum. İlk günden itibaren bu konuda desteğimi verdim. Para politikasından çok anladığımdan değil, karşı karşıya olduğumuz açmazı iyi bildiğimden. Bu açmazı Başçı konuşmasının başında hatırlattı. Kendi sözcüklerimle ben de hatırlatayım.
Temel açmaz
2006’da enflasyon tek haneye indi. Ama o gün bugündür bir türlü yüzde 5 hedefine yaklaştırılamıyor. 2000’li yıllarda hızlı dezenflasyonu talep kontrolüne değil mali disiplinin sağladığı güvenin enflasyon beklentilerini kırmasına, bir de değerlenen Türk Lirası’na borçluyuz. Bu değerlenme yüksek ve yapısal cari açık yarattı. Enflasyonla mücadelede bu araç artık out. Geriye talebi ve kuru kontrol ederek beklentileri yüzde 5’e yöneltmek kalıyor. Bunu klasik yolla, yani politika faizini arttırarak yaparsanız çok iyi bildiğimiz zincirleme tepki ortaya çıkıyor: Yükselen faiz, döviz kurunu yabancı yatırımcılar için zımnen güvence altına alıyor. TL yatırımlarında yüksek getiri garanti haline geliyor ve sıcak para coşuyor, TL aşırı değerleniyor. İç talebe dayalı büyüme dopingleniyor, cari açık hızla yükseliyor ve sonunda kaçınılmaz kur düzeltmesi şok şeklinde gerçekleşiyor. Finansal istikrasızlık depreşiyor.
Bu açmazı aşmanın yolu bir yandan talebi kontrol ederken diğer yandan da TL’yi aşırı değerlendiren aşırı sıcak para girişini caydırmaktan geçiyor. Ekonominin tunç kanunlarından biri şudur: Ne kadar amaç-hedef güdüyorsanız o kadar politika aracı gerekir. Bu nedenle araçları çeşitlendirmek kaçınılmazdı. Merkez Bankası iki yıldır bunu yapmaya çalışıyor: Bir yandan BDDK’nın desteği ile kredi genişlemesini ve talebi kontrol etmeye, diğer yandan sıcak parayı girerken kurda belirsizlik yaratarak, çıkarken de zımni belirginlik yaratarak caydırmaya çalışıyor. Bu ‘belirsizlik-belirginlik’ asimetrisini Erdem Başçı tartışmada bizzat kullandı. En azından ben böyle anladım.
Ara sınav başarılı
Tabii can alıcı soru şu: Yeni para politikası başarılı mı? Bunun için sonuçlara bakmak lazım: Başçı sunumunda gelişen ekonomiler içinde Türkiye’nin kur oynaklığı açısından en iyi konuma geldiğini gösterdi. Türk Lirası’nın halen bir miktar değersiz olduğunu savundu. Efektif piyasa faizlerinin makro ihtiyati tedbirlerle ve sıkılaştırılan para poltikası ile yükseldiğini ortaya koydu. FED’in mayısta ilan ettiği parayı sıkılaştırma tasavvurunun ABD Hazine Bonosu uzun dönem reel faizlerini eksiden artıya yükselttiğini, Bernanke’nin kapalı bir toplantıda itiraf ettiği gibi gelinen düzeyin beklenenin bir miktar üzerinde olduğunu, dolayısıyla önümüzdeki dönemde büyük bir dış faiz şoku, dolayısıyla hızlı sermaye çıkışı beklemediğini, çıkacak sınırlı miktarı karşılayacak rezervin de mevcut olduğunu anlattı. Bana göre Merkez Bankası ara sınavdan geçer not almış bulunuyor. Ama finali de elbette beklemek gerekiyor.
Maliye politikasına, büyümeye ve yapısal reformlara yerim kalmadı. Kısaca ekleyeyim... Bütçe açığı beklenenin altında, seçim ekonomisi ihtimali sıfıra yakın. Büyümenin Betam olarak 3. çeyrekten itibaren daha dengeli seyrettiğini ve yıllık yüzde 4’ü bulacağını düşünüyoruz. Tahmin edeceğiniz gibi toplantıda yapıl(a)mayan yapısal reformlar konusunda sözümü sakınmadım.
Merkez Bankası Başkanı’nı yeni para politikası konusunda bir kez daha ikna edici buldum. İlk günden itibaren bu konuda desteğimi verdim. Para politikasından çok anladığımdan değil, karşı karşıya olduğumuz açmazı iyi bildiğimden. Bu açmazı Başçı konuşmasının başında hatırlattı. Kendi sözcüklerimle ben de hatırlatayım.
Temel açmaz
2006’da enflasyon tek haneye indi. Ama o gün bugündür bir türlü yüzde 5 hedefine yaklaştırılamıyor. 2000’li yıllarda hızlı dezenflasyonu talep kontrolüne değil mali disiplinin sağladığı güvenin enflasyon beklentilerini kırmasına, bir de değerlenen Türk Lirası’na borçluyuz. Bu değerlenme yüksek ve yapısal cari açık yarattı. Enflasyonla mücadelede bu araç artık out. Geriye talebi ve kuru kontrol ederek beklentileri yüzde 5’e yöneltmek kalıyor. Bunu klasik yolla, yani politika faizini arttırarak yaparsanız çok iyi bildiğimiz zincirleme tepki ortaya çıkıyor: Yükselen faiz, döviz kurunu yabancı yatırımcılar için zımnen güvence altına alıyor. TL yatırımlarında yüksek getiri garanti haline geliyor ve sıcak para coşuyor, TL aşırı değerleniyor. İç talebe dayalı büyüme dopingleniyor, cari açık hızla yükseliyor ve sonunda kaçınılmaz kur düzeltmesi şok şeklinde gerçekleşiyor. Finansal istikrasızlık depreşiyor.
Bu açmazı aşmanın yolu bir yandan talebi kontrol ederken diğer yandan da TL’yi aşırı değerlendiren aşırı sıcak para girişini caydırmaktan geçiyor. Ekonominin tunç kanunlarından biri şudur: Ne kadar amaç-hedef güdüyorsanız o kadar politika aracı gerekir. Bu nedenle araçları çeşitlendirmek kaçınılmazdı. Merkez Bankası iki yıldır bunu yapmaya çalışıyor: Bir yandan BDDK’nın desteği ile kredi genişlemesini ve talebi kontrol etmeye, diğer yandan sıcak parayı girerken kurda belirsizlik yaratarak, çıkarken de zımni belirginlik yaratarak caydırmaya çalışıyor. Bu ‘belirsizlik-belirginlik’ asimetrisini Erdem Başçı tartışmada bizzat kullandı. En azından ben böyle anladım.
Ara sınav başarılı
Tabii can alıcı soru şu: Yeni para politikası başarılı mı? Bunun için sonuçlara bakmak lazım: Başçı sunumunda gelişen ekonomiler içinde Türkiye’nin kur oynaklığı açısından en iyi konuma geldiğini gösterdi. Türk Lirası’nın halen bir miktar değersiz olduğunu savundu. Efektif piyasa faizlerinin makro ihtiyati tedbirlerle ve sıkılaştırılan para poltikası ile yükseldiğini ortaya koydu. FED’in mayısta ilan ettiği parayı sıkılaştırma tasavvurunun ABD Hazine Bonosu uzun dönem reel faizlerini eksiden artıya yükselttiğini, Bernanke’nin kapalı bir toplantıda itiraf ettiği gibi gelinen düzeyin beklenenin bir miktar üzerinde olduğunu, dolayısıyla önümüzdeki dönemde büyük bir dış faiz şoku, dolayısıyla hızlı sermaye çıkışı beklemediğini, çıkacak sınırlı miktarı karşılayacak rezervin de mevcut olduğunu anlattı. Bana göre Merkez Bankası ara sınavdan geçer not almış bulunuyor. Ama finali de elbette beklemek gerekiyor.
Maliye politikasına, büyümeye ve yapısal reformlara yerim kalmadı. Kısaca ekleyeyim... Bütçe açığı beklenenin altında, seçim ekonomisi ihtimali sıfıra yakın. Büyümenin Betam olarak 3. çeyrekten itibaren daha dengeli seyrettiğini ve yıllık yüzde 4’ü bulacağını düşünüyoruz. Tahmin edeceğiniz gibi toplantıda yapıl(a)mayan yapısal reformlar konusunda sözümü sakınmadım.