Son haftalarda dershane tartışması bizi
çok oyaladı. Tartışmaya katılacak fırsatım olmadı. Görüşlerimi kısaca
özetleyeyim. Dershaneleri ‘dönüştürme’ projesinin faydasız, aynı zamanda da pek
çok olumsuz yan etkiye sahip olduğunu düşünüyorum. Kestirmeden gideyim: En
alttan en yukarıya eğitim kurumlarımız arasında büyük kalite farkları var. Bu
farklar sert rekabet yaratıyor; rekabet de ekstra ders talebi. Zenginler
çocuklarını butik dershanelere, orta sınıf ise kitlesel dershanelere yolluyor.
Yoksulların sadece yetenekli çocukları dershanelerin verdiği burslarla yarışa
katılabiliyor. Piyasa ekonomisinde talep varsa arz da vardır. Arzı çeşitli
yollarla kısıtlamak pek çok olumsuz yan etki doğrur. ‘Dönüşüm’e verilecek
teşvikler özel okullar arasında haksız rekabet yaratır, iflaslar artar. Kamu
‘dönüşemeyen’ dershanelerin açıkta kalacak tüm personelini istihdam edemez.
Etmeye kalkışırsa kadro bekleyen yüz bini aşkın öğretmene haksızlık olur.
Dershanelerin ortadan kalkması özel ders ile butik dershane fiyatlarını
arttırır, yarış daha da eşitsiz hale gelir vb...
Hükümet bu anlamsız projeden çıkış yolları arıyor, iyi de yapıyor. Dershane ‘kavgası’ bir bakıma da faydalı oldu: Eğitim sistemimiz tartışmaya açıldı. Bu arada OECD’nin 2012 PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) sonuçları açıklandı. Basınımız konuya önceki yıllarda göstermediği kadar ilgi gösterdi. PISA puanlarını 2006, 2009 ve 2012 itibariyle değerlendirdiğimde şu üç sonuca ulaşıyorum: 1) Türkiye’nin ortaöğrenim eğitim performansı dikkate değer ölçüde iyileşmiştir. Buna rağmen OECD sıralamasında sondan üçüncü olan yerimizi (bizden kötü Meksika ve Şili var) korumuş bulunuyoruz. Bunun nedeni çok geriden geliyor olmamız ve yükselen puanlarımızın sıralamadaki yerimizi değiştirmeye yetmemesi. Buna karşılık, eğitimde eşitsizliği azaltma açısından belirgin bir ilerleme söz konusu.
PISA 15 yaş öğrencilerini üç alanda sınıyor: Matematik, fen ve okuma. Sırayla gidelim. 2006, 2009 ve 2012 matematik ortalama puanları şöyle: 424, 445, 448; fen puanları: 424, 454 ve 463; okuma puanları: 447, 464 ve 475. Türkiye 19 ile 28 puanlık artışlar sağlamış. 34 OECD ülkesinin yarısı puanlarını arttırmış. Türkiye eğitim performansını en çok arttıran ülkelerin arasında. Diğer 17 ülkenin performansı ise düşmüş. Örneğin, Yunanistan’ın matematikte 459 puandan 453 puana gerilediğini, Türkiye’nin ise 448’e çıkarak aradaki farkı büyük ölçüde kapattığını not edebiliriz. OECD’nin normalize edilmiş ortalamasının 500 puan olduğunu dikkate alırsak, her üç alanda da, ama bilhassa matematikte iyileşmeye rağmen bir hayli geride olduğumuz açıkça ortada.
Buna karşılık eşitsizlikte bir hayli iyileşme var. PISA sonuçlarının bu yönü basında hiç vurgulanmadı. Puanlar 5 gruba ayrılıyor. Düzey 2 altı çok kötü eğitim kalitesine işaret ediyor. Düzey 5 üstü elit öğrencileri içeriyor. Türkiye test sonuçlarına göre 2006’da matematikte öğrencilerin yüzde 52’si düzey 2’nin altındayken 2012’de bu oran yüzde 42’ye gerilemiş. Fen ve okuma alanlarında oranlar sırasıyla şöyle: Yüzde 46’dan yüzde 26’ya, yüzde 32’den yüzde 22’ye. Elit öğrencilerin paylarında ise artışlar söz konusu: Matematikte yüzde 2’den 6’ya, fende yüzde 1’den 2’ye, okumada yüzde 2’den 4’e. Kısacası, orta düzey öğrenci miktarı önemli ölçüde artmış, elit havuzumuz da genişlemiş. Bu gelişme ileride işgücüne katılacak kuşakların daha donanımlı olacağını gösteriyor. Ancak bu iyileşme Türkiye’yi oldukça geri olduğu inovasyon, dolayısıyla da yüksek katma değerli büyüme konusunda sıçrama yaptırmaya yetmez. Dershaneleri bırakıp eğitim reformuna odaklanmakta yarar var.
Hükümet bu anlamsız projeden çıkış yolları arıyor, iyi de yapıyor. Dershane ‘kavgası’ bir bakıma da faydalı oldu: Eğitim sistemimiz tartışmaya açıldı. Bu arada OECD’nin 2012 PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) sonuçları açıklandı. Basınımız konuya önceki yıllarda göstermediği kadar ilgi gösterdi. PISA puanlarını 2006, 2009 ve 2012 itibariyle değerlendirdiğimde şu üç sonuca ulaşıyorum: 1) Türkiye’nin ortaöğrenim eğitim performansı dikkate değer ölçüde iyileşmiştir. Buna rağmen OECD sıralamasında sondan üçüncü olan yerimizi (bizden kötü Meksika ve Şili var) korumuş bulunuyoruz. Bunun nedeni çok geriden geliyor olmamız ve yükselen puanlarımızın sıralamadaki yerimizi değiştirmeye yetmemesi. Buna karşılık, eğitimde eşitsizliği azaltma açısından belirgin bir ilerleme söz konusu.
PISA 15 yaş öğrencilerini üç alanda sınıyor: Matematik, fen ve okuma. Sırayla gidelim. 2006, 2009 ve 2012 matematik ortalama puanları şöyle: 424, 445, 448; fen puanları: 424, 454 ve 463; okuma puanları: 447, 464 ve 475. Türkiye 19 ile 28 puanlık artışlar sağlamış. 34 OECD ülkesinin yarısı puanlarını arttırmış. Türkiye eğitim performansını en çok arttıran ülkelerin arasında. Diğer 17 ülkenin performansı ise düşmüş. Örneğin, Yunanistan’ın matematikte 459 puandan 453 puana gerilediğini, Türkiye’nin ise 448’e çıkarak aradaki farkı büyük ölçüde kapattığını not edebiliriz. OECD’nin normalize edilmiş ortalamasının 500 puan olduğunu dikkate alırsak, her üç alanda da, ama bilhassa matematikte iyileşmeye rağmen bir hayli geride olduğumuz açıkça ortada.
Buna karşılık eşitsizlikte bir hayli iyileşme var. PISA sonuçlarının bu yönü basında hiç vurgulanmadı. Puanlar 5 gruba ayrılıyor. Düzey 2 altı çok kötü eğitim kalitesine işaret ediyor. Düzey 5 üstü elit öğrencileri içeriyor. Türkiye test sonuçlarına göre 2006’da matematikte öğrencilerin yüzde 52’si düzey 2’nin altındayken 2012’de bu oran yüzde 42’ye gerilemiş. Fen ve okuma alanlarında oranlar sırasıyla şöyle: Yüzde 46’dan yüzde 26’ya, yüzde 32’den yüzde 22’ye. Elit öğrencilerin paylarında ise artışlar söz konusu: Matematikte yüzde 2’den 6’ya, fende yüzde 1’den 2’ye, okumada yüzde 2’den 4’e. Kısacası, orta düzey öğrenci miktarı önemli ölçüde artmış, elit havuzumuz da genişlemiş. Bu gelişme ileride işgücüne katılacak kuşakların daha donanımlı olacağını gösteriyor. Ancak bu iyileşme Türkiye’yi oldukça geri olduğu inovasyon, dolayısıyla da yüksek katma değerli büyüme konusunda sıçrama yaptırmaya yetmez. Dershaneleri bırakıp eğitim reformuna odaklanmakta yarar var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder