Bu sorunun yanıtı AKP’nin 30 Martta alacağı oy oranına
bağlı. AKP yeni anayasa ile birlikte Türkiye koşullarına uyarlanmış bir tür
Latin Amerika başkanlık sistemi getirmek, bu sistemin ilk başkanının da lideri
Tayyip Erdoğan olmasını istiyor. Düne kadar hesap şuydu: Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde Erdoğan yüzde 50’yi aşan bir seçmen desteğiyle Köşke mevcut
sınırlı yetkilerle çıkar. Sonbaharda yapılacak erken seçimde AKP referandum
çoğunluğu olan 330 sandalye sınırını aşar. Başkanlık sistemini içeren kendi
anayasasını yapar ve referanduma götürür.
Ne var
ki evdeki hesabı çarşıya uymaktan çıkaran gelişmelere tanık olduk. AKP nüfuz
skandallarıyla sarsıldı. Gülen cemaatiinn desteğini tümüyle yitirdi. Ekonomik
kriz yok ama Haziran 2011 seçim zaferinin temel öğesi yüksek büyüme, düşen
yoksulluk yerini düşük büyüme duran refah artışına bıraktı. Artık AKP’nin 30
Martta oyu ne kadar düşeri tartışıyoruz. Seçmen desteğinin düzeyi AKP’yi zor
seçimler yapmaya zorlayacak. İki temel senaryo sözkonusu: AKP’nin oy oranı
yüzde 45’in altına inerse Erdoğan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmaktan
vazgeçer. Buna karşılık, AKP oy oranını herşeye rağmen yüzde 45’in üzerinde
tutmayı başarırsa, kimi risklere rağmen Tayyip Erdoğanlı başkanlık sistemi kurgusunda
ısrar edeceğini tahmin ediyorum.
Başbakanlığa
devam
Birinci
senaryoda başbakanın cumhurbaşkanlığına talip olması doğasına aykırı. AKP’nin
oy desteği yüzde 40’a dahi düşse Tayyip Erdoğan ikinci turda cumhurbaşkanı
seçilmesine seçilir ama başkanlık sistemi de hayal olur. AKP seçim sistemini
değiştirse bile yüzde 45’in altında referandum çoğunluğunu elde etmesi
olanaksız. Bu kritik konuya birazdan döneceğim. Başbakan’ın partisiz ve sınırlı
yetkili bir cumhurbaşkanı olarak kendini Çankaya’ya hapsetmesini herhalde
bekleyemeyiz. Bu durumda başbakan başbakan olarak devam etmek isteyecektir.
Yegane sorun 3 dönem kuralı. AKP şimdiden bu kuralı gerekirse iptal etmek için
zemin oluşturmaya başladı bile.
Bu
senaryoda kritik soru AKP’nin cumhurbaşkanı adayının kim olacağıdır? Sanırım
Abdullah Gül iktidar partisi açısından en az riskli çözümdür. Sayın Gül’ü
dışlayarak başka bir aday çıkarmak AKP’nin bölünme riskini arttırır. Ayrıca
böyle bir adayın kazanma şansı da tartışılır.
Başkanlıkta
ısrar
AKP 30 Martta
yüzde 45’in üzerinde oy alırsa durum farklı. Mevcut seçim sisteminde referandum
çoğunluğu için AKP’ye yüzde 50’nin de yetmediğini son seçimden biliyoruz. Ancak
seçim çevreleri AKP’nin düşündüğü gibi daraltılırsa, benim simülasyon modeli
yüzde 46’dan itibaren AKP’nin 330’u aşabildiğini gösteriyor. Şu sıralar
gündemde değil ama AKP seçim sistemi reformunu zulada tutuyor. Barajın yüzde
5’e düşürülmesi karşılğında seçim çevrelerinin 5 miletvekili ile sınırlandırılması
AKP açısından riskli ama izlemeye değer bir strateji gibi duruyor.
Bu
senaryoda Başbakan cumhurbaşkanlığına aday olur ve Çankaya’ya mevcut kurallarla
çıkar. Ancak başkan olarak Türkiye’yi yönetmeye başlaması için bir yıldan fazla
beklemesi gerecektir. Seçim yasasında değişikliğin geçerli olması için genel
seçimden en az bir yıl önce yapılması şart. AKP Seçim yasası değişikliğini en erken
Nisan sonunda yapabilir. Genel seçimler de en erken Mayıs 2015’te yapılabilir.
Bu arada AKP bir dizi riski de göze almak durumunda kalacaktır. Bu ara dönemde
başbakan kim olacak? Referandum çoğunluğu elde edilse bile başkanlık sistemini
içeren yeni anayasa referandum sınavını geçebilir mi? Tabi bir de şu soru
önemli: Hangi senaryo Türkiye demokrasisi için daha hayırlı olur? Tartışmaya
bir başka yazıda devam ederiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder