AKP’nin yolsuzluklara karşı birinci savunma hattı olan
“başarılı Türkiye’yi tökezletmek için paralel devlet ve uluslararası güçler
komplo kurdu” iddiasının hemen ardından ikinci bir savunma hattının
oluşturulduğuna şahit oluyoruz: “AKP iktidarı zayıflarsa ekonomik istikrar güme
gider, 1990’lara geri döneriz.”
Başlıktaki sorunun yanıtı: Bizzat Başbakan |
Bu
iddiayı baştan ciddiye almamıştım. Ama son bir kaç hafta içinde çeşitli
vesilelerle partinin demir çekirdiğine mensup olmayan nispeten bağımsız AKP
seçmenleri nezninde “ekonomik istikrarsızlık” argümanının etkili olduğuna şahit
oldum. Sadece yerli ve yabancı yatırımcılar değil, geçen on yılda refahında
önemli artşılar elde eden düşük gelirli sıradan vadandaşların da böyle bir
endişe taşıdığı anlaşılıyor. Dolayısıyla ciddiye almaya ve tartışmaya değer bir
iddia ile karşı karşıyayız.
Ekonomi-siyaset
ilişkisi
Önce şu
gerçeği teslim etmekte yarar var. 2002 Kasımında AKP’yi iktidara taşıyan
1990’ların birbiriyle içiçe geçen siyasal ve ekonomik krizleri oldu. Temmuz
2007 seçimlerinde AKP oy desteğini 12 yüzde puan arttırarak iktidarını
sağlamlaştırmasını önemli ölçüde ekonomik istikrarla birlikte belirgin ölçüde
artan refah seviyesine bağlı. Aynı şekilde Mart 2009 yerel seçimlerinda
kaybetiği 8 puanın da ardında ekonomik kriz var. Mart 2009 bir raslantı sonucu
işsizliğin tavan, milli gelirin de taban yaptığı aydı. 2009’un 2. Çeyreğinden
itibaren hızla toparlanan ekonomi Haziran 2011 seçimlerinde AKP’nin oy oranını
yüzde 50’ye yükseltmesinde etkili oldu.
Bugün
ekonomik krizden söz edemeyiz. Bu noktada sorulması gereken ilk soru şudur:
Gelecekte ekonomik istikrar tehdit altında mıdır? Yanıtım evet. Öyleyse ikinci
soruya geçelim: Peki ekonomik istikrarı kim tehdit ediyor?. Bu soruya yanıtım
iktidarınkinden çok farklı. Bana göre ekonomik istikrarı bizzat Başabakanın
artık iyice belirginleşen otoriter yönetim şekli tehdit ediyor. Gerekçem
oldukça yalın: Ekonomik istikrar tehdit altında çünkü otoriter yönelim bizzat
ekonomik istikrarın temellerini çürütüyor.
Ekonomik
istikrarın çürüyen temelleri
Ekonomik
istikrarı başlıca iki etkene borçluyuz. Birincisi, AKP iktidarının onlarca
yıldır görülmemiş ölçüde mali disipline sadık kalması. Bu seyede enflasyon ve
reel faiz büyük ölçüde düştü. Aynı zamanda kamu borç oranı yüzde 70’lerden
yüzde 35 civarına gerilerken, faize giden kaynaklar da alt yapıya ve sağlık
hizmetlerine yönlendirildi. AKP iktidarının ekonomide ikinci başarısı, 2001
krizi ertesinde vücut bulan başta Merkez Bankası olmak üzere BDDK, Rekabet
Kurumu gibi bağımsız-özerk ekonomi kurumlarına gösterdiği saygıdır. Sermaye akımlarına
açık, küresel ekonomi ile büyük ölçüde bütünleşmiş bir piyasa ekonomisinin
istikrarının birinci temel dayanağı özetle ifade etmeye çalıştığım bu iki
öğedir.
Ekonomik istikrarın ikinci
temel dayanağı Kopenhag kriterlerini asgari ölçüde yerine getirmenin sayesinde
yürüyen AB üyelik müzakereleri ve bu müzekerelirin sağladığı yatırımcı
güvenidir. Bu dayanağa kısaca AB çıpası diyoruz. Yerli ve yabancı
yatırımcıların gözünde bu çıpa Türkiye’de Hukuka saygının ve demokratik
işleyişin teminatıdır. AB çıpası sayesinde doğrudan yabancı sermaye miktarının
3 milyar dolardan birden 15-20 milyar dolarlara fırladığını hatırlatmak
isterim.
Şimdi soralım: Yaklaşık son
bir yıldır Başabakan’ın para politikasına, bağımsız kurumlara yaptığı mesnetsiz
müdaheleler, çeşitli işadamı çevrelerine yönelttiği ağır suçlamalar ve
tehditler, yargıyı kontrol altına alma çabaları, hukuka meydan okumalar,
kısacası Türkiye’yi otoriter bir tarzla yönetme çabası ekonomik istikrara tehdit midir, yoksa ekonomik istikrarın
teminatı mıdır? Yanıtı size bırakıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder