26 Mart 2014 Çarşamba

Ekonomik istikrarı kim tehdit ediyor?

AKP’nin yolsuzluklara karşı birinci savunma hattı olan “başarılı Türkiye’yi tökezletmek için paralel devlet ve uluslararası güçler komplo kurdu” iddiasının hemen ardından ikinci bir savunma hattının oluşturulduğuna şahit oluyoruz: “AKP iktidarı zayıflarsa ekonomik istikrar güme gider, 1990’lara geri döneriz.”
Başlıktaki sorunun yanıtı: Bizzat Başbakan
            Bu iddiayı baştan ciddiye almamıştım. Ama son bir kaç hafta içinde çeşitli vesilelerle partinin demir çekirdiğine mensup olmayan nispeten bağımsız AKP seçmenleri nezninde “ekonomik istikrarsızlık” argümanının etkili olduğuna şahit oldum. Sadece yerli ve yabancı yatırımcılar değil, geçen on yılda refahında önemli artşılar elde eden düşük gelirli sıradan vadandaşların da böyle bir endişe taşıdığı anlaşılıyor. Dolayısıyla ciddiye almaya ve tartışmaya değer bir iddia ile karşı karşıyayız.

Ekonomi-siyaset ilişkisi

            Önce şu gerçeği teslim etmekte yarar var. 2002 Kasımında AKP’yi iktidara taşıyan 1990’ların birbiriyle içiçe geçen siyasal ve ekonomik krizleri oldu. Temmuz 2007 seçimlerinde AKP oy desteğini 12 yüzde puan arttırarak iktidarını sağlamlaştırmasını önemli ölçüde ekonomik istikrarla birlikte belirgin ölçüde artan refah seviyesine bağlı. Aynı şekilde Mart 2009 yerel seçimlerinda kaybetiği 8 puanın da ardında ekonomik kriz var. Mart 2009 bir raslantı sonucu işsizliğin tavan, milli gelirin de taban yaptığı aydı. 2009’un 2. Çeyreğinden itibaren hızla toparlanan ekonomi Haziran 2011 seçimlerinde AKP’nin oy oranını yüzde 50’ye yükseltmesinde etkili oldu.
            Bugün ekonomik krizden söz edemeyiz. Bu noktada sorulması gereken ilk soru şudur: Gelecekte ekonomik istikrar tehdit altında mıdır? Yanıtım evet. Öyleyse ikinci soruya geçelim: Peki ekonomik istikrarı kim tehdit ediyor?. Bu soruya yanıtım iktidarınkinden çok farklı. Bana göre ekonomik istikrarı bizzat Başabakanın artık iyice belirginleşen otoriter yönetim şekli tehdit ediyor. Gerekçem oldukça yalın: Ekonomik istikrar tehdit altında çünkü otoriter yönelim bizzat ekonomik istikrarın temellerini çürütüyor.

Ekonomik istikrarın çürüyen temelleri

            Ekonomik istikrarı başlıca iki etkene borçluyuz. Birincisi, AKP iktidarının onlarca yıldır görülmemiş ölçüde mali disipline sadık kalması. Bu seyede enflasyon ve reel faiz büyük ölçüde düştü. Aynı zamanda kamu borç oranı yüzde 70’lerden yüzde 35 civarına gerilerken, faize giden kaynaklar da alt yapıya ve sağlık hizmetlerine yönlendirildi. AKP iktidarının ekonomide ikinci başarısı, 2001 krizi ertesinde vücut bulan başta Merkez Bankası olmak üzere BDDK, Rekabet Kurumu gibi bağımsız-özerk ekonomi kurumlarına gösterdiği saygıdır. Sermaye akımlarına açık, küresel ekonomi ile büyük ölçüde bütünleşmiş bir piyasa ekonomisinin istikrarının birinci temel dayanağı özetle ifade etmeye çalıştığım bu iki öğedir.
Ekonomik istikrarın ikinci temel dayanağı Kopenhag kriterlerini asgari ölçüde yerine getirmenin sayesinde yürüyen AB üyelik müzakereleri ve bu müzekerelirin sağladığı yatırımcı güvenidir. Bu dayanağa kısaca AB çıpası diyoruz. Yerli ve yabancı yatırımcıların gözünde bu çıpa Türkiye’de Hukuka saygının ve demokratik işleyişin teminatıdır. AB çıpası sayesinde doğrudan yabancı sermaye miktarının 3 milyar dolardan birden 15-20 milyar dolarlara fırladığını hatırlatmak isterim.

Şimdi soralım: Yaklaşık son bir yıldır Başabakan’ın para politikasına, bağımsız kurumlara yaptığı mesnetsiz müdaheleler, çeşitli işadamı çevrelerine yönelttiği ağır suçlamalar ve tehditler, yargıyı kontrol altına alma çabaları, hukuka meydan okumalar, kısacası Türkiye’yi otoriter bir tarzla yönetme çabası ekonomik istikrara  tehdit midir, yoksa ekonomik istikrarın teminatı mıdır? Yanıtı size bırakıyorum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder