Bu hafta Başbakan Davutoğlu nihayet “3. çocuk” politikasını açıkladı.
Malum, Recep Tayyip Erdoğan birkaç yıldır kadınlara 3. çocuğu yapmaları için
ısrarlı taleplerde bulunuyor. Türkiye’de nüfus artışının azalmakta olduğunu, bu
sebeple yaşlanmanın hızlandığını, bu gidişatın milli bir tehdit oluşturduğunu
iddia ediyor. Bu söylemin kadınların çocuk sayıları üzerinde bir etkisi
olduğunu sanmıyorum.
Halen
2’ye yaklaşan (dengeli nüfus için 2,1 gerekir) doğum oranını yükseltmek ve
yüzde 1,3’e gerileyen ve gerilemeye devam eden nüfus artışının azalmasını
önlemek için teşvikler gerekiyordu. Yakın vadede hükümetin ne gibi teşvikler
düşündüğünü Davutoğlu’nun açıklamasından öğrendik.
Teşvik paketi, evli kadınların çocuk sayısını artırmalarına yönelik
teşviklerden ibaret değil. Daha çok doğum yapan çalışan kadınları istihdamda
tutmayı amaçlıyor. Doğum yapan çalışan kadınların önemlice bir bölümünün,
çocuklarına bakabilmek için doğum izninden sonra (16 hafta) işlerinden
ayrıldıklarını biliyoruz. Eğer kimi kadının işlerini kaybetmemek için ilave
çocuk doğurmak istemediğini kabul edersek bu teşviklerin çocuk sayısını
artırmaya destek olacağını da kabul edebiliriz.
Aslında
teşvik paketinde çocuk sayısının doğrudan artmasını amaçlayan tek bir önlem
var. İlk bebek doğduğunda devlet anneye 300 TL verecek. İkinci bebekte rakam
400’e, üçüncü bebek ve sonrakiler için ise 600 TL’ye yükselecek. Bu paranın bir
defalık olduğunu vurgulayayım. Çalışan anneyi işte tutmayı amaçlayan
düzenlemeler daha etkili. Doğum izni bitiminde anne isterse part-time çalışabilecek.
Bu süre ilk çocukta 2 ay, ikincide 4 ay üçüncü çocukta 6 aya çıkıyor. Bu
esneklikte kritik unsur annenin yarı zamanlı çalışmasına rağmen ücretinin
tamamını kazanacak olması. Ücretin yarısını işveren diğer yarısını da devlet
verecek. Anne isterse çocuk okul çağına gelene kadar part-time çalışabilecek
ama bu dönemde tam ücret yok.
Çocuklu
kadınları çalışmaya teşvik eden bir diğer önlem kreş sayısının artırılması ve
kreşlerin vergi indirimi ile teşvik edilmesi. Ayrıca belediyelere kreş açma
zorunluluğu getirilecek. Bu önlemler kreş sayısını artırmaya, aynı zamanda da
ucuzlatmaya hizmet eder. Bir de “çeyiz hesabı” diye bir politika var. Doğumda
aile çocuğu için bir banka hesabı açacak, çocuk 18’ine gelene kadar hesapta
para biriktirecek. Çocuk büyüyüp de evlenmek istediğinde devlet biriken paranın
yüzde 15’ini çeyiz parası olarak verecek. Bunun çocuk sayısı ile ne ilgisi var
anlamadım. Belki yoksul kesimde evliliği kolaylaştırır.
Bu
önlemler doğum oranını artırmaya hizmet eder mi? Hiç sanmam. Kentte çocuk yetiştirmenin
maliyeti o kadar yükseldi ki yoksul bir anne dahi bir defalık 400 ya da 600 TL
için 2. ya da 3. çocuğu doğurmayı düşünmez. Yapacağı varsa yapar ve parayı
cebine atar. Doğum yapan anneyi işte tutmaya yönelik önlemler ve nispeten düşük
fiyatlı kreş olanağı, ek çocuğu teşvik eder mi? Araştırmak lazım. Önemli
boyutta bir patlama oluşturacağını hiç sanmıyorum. Ama kadınların işe katılım
oranını olumlu etkileyeceği muhakkak. Bu açıdan faydalı olur. Ancak pratikte
kamu kesimi hariç işverenler yarı zamanlı anne çalıştırmaya nasıl “ikna”
edilecek şimdilik açık bir sorun.
Düşünülen
önlemler yasallaştıktan sonra etkilerini anlayabilmek için birkaç yıl
istatistikler takip edilecek. Ancak bu etkilerin yaşlanan nüfus sorununa çare
olacağını sanmıyorum. Avrupa ülkeleri bu sorunla yüz yüzeler. Ama bu tür
önlemler alındığını duymadım. Her ay ödenen çocuk parası uygulayanlar
var. Bu politikanın gerek çocuk sayısını gerekse yoksulluğu etkilediğine kuşku
yok. Benim kanaatim yaşlanan nüfusla mücadele etmenin en iyi yolunun planlanmış
kontrollü göç politikası olduğu.
(zaman, 13,01.2015)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder