Bugün de seçim sistemi reformunu
tartışmaya devam etmek istiyorum. Ekonomide acilen ele alınması gereken bir
konu yok şimdilik. Dün yayımlanan yazımda genel bir değerlendirme yapmıştım.
Bugün Ak Parti tarafından tartışmaya açılan iki alternatif sistemin daha
ayrıntılı bir karşılaştırmasını yapmak istiyorum. Bu arada dün akşam konuştuğum
bir Ak Parti yöneticisinden dünkü yazımda sorduğum kritik sorunun da yanıtını
aldım. Dar bölge alternatifinin (her seçim çevresinde tek milletvekili)
anglosakson sisteminde olduğu gibi tek turlu düşünüldüğünü, dahası Başbakan’ın
tercih ettiği reform alternatifinin de bu sistem olduğunu öğrendim. Bu arada Ak
Parti’nin seçim sistemini şu veya bu şekilde değiştirmeye kararlı olduğunun da
yetkili bir ağızdan teyidini almış oldum. Dolayısıyla dar bölge alternatifini
de kapsamlı bir şekilde tartışmamız gerekiyor.
Yüzde 5 baraj riskli
Dünkü yazımda yüzde 5 baraj + daraltılmış bölge şeklinde özetlenebilecek sistemin yol açacağı siyasal sonuçları genel hatlarıyla özetlemiştim. Bu sistemde BDP yüzde 5 barajını aştığı sürece hak ettiği temsili elde eder. Yüzde 5’lik barajı 2014 ya da 2015’te yapılacak genel seçimde aşacağı kesin gibi. Ancak daha sonraki seçimlerde az bir farkla barajın altında kalırsa büyük sorun çıkar. Çünkü BDP Doğu ve Güneydoğu’da yine birçok milletvekili kazanacaktır. Dolayısıyla Ak Parti barajı sıfırlamak istemiyorsa, -ki benim önerim buydu-, hiç olmazsa yüzde 3’e çekmeyi göze almalıdır. Ak Parti, Saadet Partisi ile Demokrat Parti’ye can suyu vermek istemiyor. Bir kısım Ak Parti seçmeni düşük barajda bu partilere yönelebilir. Bunu anlıyorum. Ancak bu tehdit yüzde 5 baraj ile de mevcut. İlerde bu partiler şu veya bu nedenle güçlenebilirler.
BDP’nin bu sisteme temelden itiraz edeceğini sanmıyorum. İstanbul ve Mersin’de milletvekili çıkaramayabilir. Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü’nün “BDP bir bölgeye hapsedilmek isteniyor” tepkisi manidardı. Ben bunda temel bir sakınca görmüyorum. Önemli olan BDP’ye Doğu ve Güneydoğu’da hakkıyla kazandığı milletvekillerinin verilmesidir. BDP isterse sol ile ittifak yaparak İstanbul’da güçlü olduğu daraltılmış seçim çevrelerinde bağımsız adaylar gösterebilir. Tabii bu yöntem ülke genelinde oy oranının bir miktar azalarak yüzde 5 barajının altında kalma riskini gündeme getirebilir. Bu bakımdan da barajın yüzde 3’e çekilmesi iyi olur.
Referandum çoğunluğu
Dünkü Radikal’de Tarhan Erdem seçim çevrelerinin 5 milletvekili ile sınırlandırılmasını eleştirdi. Sınırın 14 milletvekiline kadar çıkabileceğini savunuyor. Ben 6 sınırını önermiştim. Daha fazlasının milletvekili seçmen bağının güçlenmesine hizmet etmeyeceğini düşünüyorum. Bu sınır meselesi önemli çünkü bölgeler ne kadar daraltılırsa Ak Parti’nin de egemen parti olarak referandum çoğunluğunu (330 üzeri) sağlama olasılığı o kadar artıyor. Diğer bir deyişle Ak Parti, referandum çoğunluğunu daha düşük oy oranlarında elde edebiliyor. Sanırım bu durum çok tartışılacak. Şahsen bir koşulla referandum çoğunluğu çıtasının aşağıya çekilmesine karşı değilim: Anayasa referandumunda hem katılım hem de kabul için nitelikli çoğunluk aranması şartıyla. Örneğin, katılım oranı en az yüzde 60, kabul oranı da yine en az yüzde 60 olabilir. Bir yandan yeni anayasa yapımının kolaylaşmasını istiyorum ama diğer yandan da Ak Parti’nin damgasını taşıyacak bir anayasanın yüzde 50 + 1 oyla kabul edilmesini hem yanlış hem de tehlikeli buluyorum.
Türkiye milletvekilliği Ak Parti’nin önerileri arasında yok. Oysa bu iyi bir fikirdi. Benim önerim milletvekili sayısını 600’e çıkarmak, 50 ekstra milletvekilini de ülke genelinde barajsız tam nispi usulle seçmekti. Bu yöntem küçük partilerin de bir ölçüde temsilini sağlayacaktı. Ak Parti, Türkiye milletvekilliğini yeniden düşünmelidir.
İki turlu dar bölgeye evet
Sıfır barajlı tek turlu dar bölge sistemine gelince.. Bu, radikal bir seçim sistemi değişikliği olur ve Türkiye siyasetinde önemli sonuçlar doğurur. Ak Parti’nin açık ara birinci parti olmaya devam etmesi durumunda BDP bölgesel oy yoğunlaşması sayesinde yine 35 civarında milletvekilliği kazanır. Ama MHP grup bile kuramaz. CHP ise önemli ölçüde milletvekili kaybedebilir ve kıyılara hapsolur. Böyle bir siyasal tabloyu Türkiye’nin mevcut koşullarının hazmedebileceğini sanmıyorum. Buna karşılık dar bölge sistemi iki turlu olarak tasarlanırsa çok iyi olur ve desteklerim. Çünkü bu sitemde ikinci turda çeşitli siyasal ittifaklar mümkün olur, daha çoğulcu bir parti yapısı ortaya çıkar. Milletvekilleri merkeze karşı güçlenir ve seçmen tarafından daha kolay takip edilir hale gelirler. Liderlik sultası son bulur. Ak Parti merak etmesin, yüzde 40 civarındaki oy oranlarında bile yine tek başına iktidar olur, hatta referandum çoğunluğunu dahi yakalayabilir.
Yüzde 5 baraj riskli
Dünkü yazımda yüzde 5 baraj + daraltılmış bölge şeklinde özetlenebilecek sistemin yol açacağı siyasal sonuçları genel hatlarıyla özetlemiştim. Bu sistemde BDP yüzde 5 barajını aştığı sürece hak ettiği temsili elde eder. Yüzde 5’lik barajı 2014 ya da 2015’te yapılacak genel seçimde aşacağı kesin gibi. Ancak daha sonraki seçimlerde az bir farkla barajın altında kalırsa büyük sorun çıkar. Çünkü BDP Doğu ve Güneydoğu’da yine birçok milletvekili kazanacaktır. Dolayısıyla Ak Parti barajı sıfırlamak istemiyorsa, -ki benim önerim buydu-, hiç olmazsa yüzde 3’e çekmeyi göze almalıdır. Ak Parti, Saadet Partisi ile Demokrat Parti’ye can suyu vermek istemiyor. Bir kısım Ak Parti seçmeni düşük barajda bu partilere yönelebilir. Bunu anlıyorum. Ancak bu tehdit yüzde 5 baraj ile de mevcut. İlerde bu partiler şu veya bu nedenle güçlenebilirler.
BDP’nin bu sisteme temelden itiraz edeceğini sanmıyorum. İstanbul ve Mersin’de milletvekili çıkaramayabilir. Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü’nün “BDP bir bölgeye hapsedilmek isteniyor” tepkisi manidardı. Ben bunda temel bir sakınca görmüyorum. Önemli olan BDP’ye Doğu ve Güneydoğu’da hakkıyla kazandığı milletvekillerinin verilmesidir. BDP isterse sol ile ittifak yaparak İstanbul’da güçlü olduğu daraltılmış seçim çevrelerinde bağımsız adaylar gösterebilir. Tabii bu yöntem ülke genelinde oy oranının bir miktar azalarak yüzde 5 barajının altında kalma riskini gündeme getirebilir. Bu bakımdan da barajın yüzde 3’e çekilmesi iyi olur.
Referandum çoğunluğu
Dünkü Radikal’de Tarhan Erdem seçim çevrelerinin 5 milletvekili ile sınırlandırılmasını eleştirdi. Sınırın 14 milletvekiline kadar çıkabileceğini savunuyor. Ben 6 sınırını önermiştim. Daha fazlasının milletvekili seçmen bağının güçlenmesine hizmet etmeyeceğini düşünüyorum. Bu sınır meselesi önemli çünkü bölgeler ne kadar daraltılırsa Ak Parti’nin de egemen parti olarak referandum çoğunluğunu (330 üzeri) sağlama olasılığı o kadar artıyor. Diğer bir deyişle Ak Parti, referandum çoğunluğunu daha düşük oy oranlarında elde edebiliyor. Sanırım bu durum çok tartışılacak. Şahsen bir koşulla referandum çoğunluğu çıtasının aşağıya çekilmesine karşı değilim: Anayasa referandumunda hem katılım hem de kabul için nitelikli çoğunluk aranması şartıyla. Örneğin, katılım oranı en az yüzde 60, kabul oranı da yine en az yüzde 60 olabilir. Bir yandan yeni anayasa yapımının kolaylaşmasını istiyorum ama diğer yandan da Ak Parti’nin damgasını taşıyacak bir anayasanın yüzde 50 + 1 oyla kabul edilmesini hem yanlış hem de tehlikeli buluyorum.
Türkiye milletvekilliği Ak Parti’nin önerileri arasında yok. Oysa bu iyi bir fikirdi. Benim önerim milletvekili sayısını 600’e çıkarmak, 50 ekstra milletvekilini de ülke genelinde barajsız tam nispi usulle seçmekti. Bu yöntem küçük partilerin de bir ölçüde temsilini sağlayacaktı. Ak Parti, Türkiye milletvekilliğini yeniden düşünmelidir.
İki turlu dar bölgeye evet
Sıfır barajlı tek turlu dar bölge sistemine gelince.. Bu, radikal bir seçim sistemi değişikliği olur ve Türkiye siyasetinde önemli sonuçlar doğurur. Ak Parti’nin açık ara birinci parti olmaya devam etmesi durumunda BDP bölgesel oy yoğunlaşması sayesinde yine 35 civarında milletvekilliği kazanır. Ama MHP grup bile kuramaz. CHP ise önemli ölçüde milletvekili kaybedebilir ve kıyılara hapsolur. Böyle bir siyasal tabloyu Türkiye’nin mevcut koşullarının hazmedebileceğini sanmıyorum. Buna karşılık dar bölge sistemi iki turlu olarak tasarlanırsa çok iyi olur ve desteklerim. Çünkü bu sitemde ikinci turda çeşitli siyasal ittifaklar mümkün olur, daha çoğulcu bir parti yapısı ortaya çıkar. Milletvekilleri merkeze karşı güçlenir ve seçmen tarafından daha kolay takip edilir hale gelirler. Liderlik sultası son bulur. Ak Parti merak etmesin, yüzde 40 civarındaki oy oranlarında bile yine tek başına iktidar olur, hatta referandum çoğunluğunu dahi yakalayabilir.
BDP’nin bu sisteme temelden itiraz edeceğini sanmıyorum. İstanbul ve Mersin’de milletvekili çıkaramayabilir. Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü’nün “BDP bir bölgeye hapsedilmek isteniyor” tepkisi manidardı. Ben bunda temel bir sakınca görmüyorum. Önemli olan BDP’ye Doğu ve Güneydoğu’da hakkıyla kazandığı milletvekillerinin verilmesidir. BDP isterse sol ile ittifak yaparak İstanbul’da güçlü olduğu daraltılmış seçim çevrelerinde bağımsız adaylar gösterebilir. Tabii bu yöntem ülke genelinde oy oranının bir miktar azalarak yüzde 5 barajının altında kalma riskini gündeme getirebilir. Bu bakımdan da barajın yüzde 3’e çekilmesi iyi olur.
Referandum çoğunluğu
Dünkü Radikal’de Tarhan Erdem seçim çevrelerinin 5 milletvekili ile sınırlandırılmasını eleştirdi. Sınırın 14 milletvekiline kadar çıkabileceğini savunuyor. Ben 6 sınırını önermiştim. Daha fazlasının milletvekili seçmen bağının güçlenmesine hizmet etmeyeceğini düşünüyorum. Bu sınır meselesi önemli çünkü bölgeler ne kadar daraltılırsa Ak Parti’nin de egemen parti olarak referandum çoğunluğunu (330 üzeri) sağlama olasılığı o kadar artıyor. Diğer bir deyişle Ak Parti, referandum çoğunluğunu daha düşük oy oranlarında elde edebiliyor. Sanırım bu durum çok tartışılacak. Şahsen bir koşulla referandum çoğunluğu çıtasının aşağıya çekilmesine karşı değilim: Anayasa referandumunda hem katılım hem de kabul için nitelikli çoğunluk aranması şartıyla. Örneğin, katılım oranı en az yüzde 60, kabul oranı da yine en az yüzde 60 olabilir. Bir yandan yeni anayasa yapımının kolaylaşmasını istiyorum ama diğer yandan da Ak Parti’nin damgasını taşıyacak bir anayasanın yüzde 50 + 1 oyla kabul edilmesini hem yanlış hem de tehlikeli buluyorum.
Türkiye milletvekilliği Ak Parti’nin önerileri arasında yok. Oysa bu iyi bir fikirdi. Benim önerim milletvekili sayısını 600’e çıkarmak, 50 ekstra milletvekilini de ülke genelinde barajsız tam nispi usulle seçmekti. Bu yöntem küçük partilerin de bir ölçüde temsilini sağlayacaktı. Ak Parti, Türkiye milletvekilliğini yeniden düşünmelidir.
İki turlu dar bölgeye evet
Sıfır barajlı tek turlu dar bölge sistemine gelince.. Bu, radikal bir seçim sistemi değişikliği olur ve Türkiye siyasetinde önemli sonuçlar doğurur. Ak Parti’nin açık ara birinci parti olmaya devam etmesi durumunda BDP bölgesel oy yoğunlaşması sayesinde yine 35 civarında milletvekilliği kazanır. Ama MHP grup bile kuramaz. CHP ise önemli ölçüde milletvekili kaybedebilir ve kıyılara hapsolur. Böyle bir siyasal tabloyu Türkiye’nin mevcut koşullarının hazmedebileceğini sanmıyorum. Buna karşılık dar bölge sistemi iki turlu olarak tasarlanırsa çok iyi olur ve desteklerim. Çünkü bu sitemde ikinci turda çeşitli siyasal ittifaklar mümkün olur, daha çoğulcu bir parti yapısı ortaya çıkar. Milletvekilleri merkeze karşı güçlenir ve seçmen tarafından daha kolay takip edilir hale gelirler. Liderlik sultası son bulur. Ak Parti merak etmesin, yüzde 40 civarındaki oy oranlarında bile yine tek başına iktidar olur, hatta referandum çoğunluğunu dahi yakalayabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder