Seçim değerlendirmelerini hayretle izliyorum. AKP’in
yüzde 45 oy aldığı, bunca ağır ithama karşı bunun büyük başarı olduğu, kaldı ki
2009 yerel seçimlerine göre oyunu arttırdığı, Tayyip Erdoğan’a başkanlık
yolunun açıldığı yanlı yansız neredeyse tüm yorumcular tarafından savunuluyor.
Bu yorumlara hiç katılmıyorum.
Seçim
sonuçlarından başlayalım. Seçim gecesi haber kanalları hepimizi yanılttı.
Türkiye geneli oy oranı diye belediye başkanlarının aldıkları oyları verdiler.
Oysa bu oyların içinde büyük şehir olmayan 51 ilin belediye olmayan
yerleşimlerindeki (çoğunlukla köyler) seçmenlerin oyları dahil değildi. Türkiye
genelindeki oy dağılımını görmek için bu 51 ilde il genel meclisleri oylarını,
30 büyük şehirde de ilçe belediye meclisleri oylarını toplamak gerekiyor. CHA
dün 13 civarında verdiği bu şekilde hesaplanmış ülke geneli oy dağılımı
şöyleydi: AKP 43,2; CHP 26,1; MHP 17,7; BDP+HDP 6 civarı.
AKP
kaybederken MHP kazanmıştır
Bu
tablonun yorumu oldukça yalın: Haziran 2011’de oylarını yüzde 49,8 ile zirveye
taşıyan iktidar partisi asgari 6,5 puan kaybetmiştir. Seçmen kaybı 2 milyon
civarındadır. CHP yerinde saymıştır. Ana muhalefet ayrı bir yazıyı hak
etmektedir. Keza BDP de yerinde saymıştır. “Yüzde 10’u rahat geçer” balonu
patlamıştır. Seçimden başarılı çıkan yegane parti. MHP’dir. Yüzde 13 civarından
yüzde 17’nin üzerine çıkmıştır. Bu iyi midir kötü müdür? Barış süreci açısından iyi değildir. Ama otoriter
rejime fren koyma açısından iyidir.
Şimdi,
“Haziran 2011’e değil Mart 2009’a bak” diyebilirsiniz. Tamam bakalım. Mart 2009 ekonomik kriz nedeniyle işsizliğin
tavan (yüzde 10’dan 14 küsura) milli gelirin de taban (bir yıl öncesine kıyasla
yüzde 15 ekside) yaptığı dönemdi. Yani ekonomik koşullar bugüne kıyasla çok
kötüydü. AKP Mart 2009’da Temmuz 2007’ye kıyasla 8 puan kaybetmişti (yüzde
46’dan 38’e). Bu puanları belediyeleri kötü yönettiği için kaybetmedi. İki
nedenle kaybetti: Bir, kötü ekonomik durum nedeniyle, iki 2007’de ateş
altındaki AKP’yi savunmak için stratejik oy kullanan islamcı ve merkez sağ
seçmenlerin esas partilerine dönmeleri nedeniyle. Nitekim Mart 2009’da Saadet
yüzde 5 civarı oy aldı. Oysa geçen Pazar oyu yüzde 1.5’tu. Diğer merkez sağ
partiler de 0 küsurat partisi oldular.
Erdoğan
başkanlık riskini almaz
Kaldıki,
doğru karşılaştırma Mart 2009 mu yoksa haziran 2011 mi tartışmasının fazla bir
anlamı da yok. Geçen Pazar oy kullanan yaklaşık 48 milyon seçmen, 6 ay
bilemedin bir yıl sonra genel seçimlerde sandığı gidecek seçmendir. Genel
seçimlerin sonucunu da bu seçmen kitlesinin bugünkü eğilimlerinden yola çıkarak
kestirmek zorundayız. Bir kere, AKP’nin merkez sağ, muhafazakar, islamcı,
kesimden kendine katacağı oy kalmamıştır. CHP ve BDP seçmenlerinden oy
apartması beklenemeyeceğine göre geriye MHP seçmeni kalıyor. MHP’ye kaptırdığı
oyları geri alabilir mi? Burada MHP’ye katılan yaklaşık 2 milyon seçmenden söz
ediyoruz. Bu seçmenlerin kim olduklarını ve neden MHP’yi desteklediklerini
bilmiyorum. Seçim sonrası anketleri bu konuya odaklanmalıdır.
Şahsi
görüşüm, gelecek genel seçimlerde bu oy dağılımının fazla değişmeyeceği
şeklindedir. AKP kurmaylarının kapalı kapılar ardında benzer bir değerlendirme
yaptıklarını sanıyorum. Böyle ise, başabakan köşke aday olmayacak demektir.
Bunun iki önemli nedeni var: Bir, bu oy dağılımı ile AKP, seçim çevrelerini
daraltsa bile, referandum çoğunluğu olan 330 küsur sandalyeye ulaşamaz. Bu
durumda sayın Erdoğan Ağustos’ta cumhurbaşkanlığını ikinci turda kazansa bile
Köşkte bugünkü sınırlı yetkilerle kalır. Kimi başbakan seçerse seçsin
Türkiye’yi bugün yönettiği gibi yönetemez. İkinci neden, AKP’nin oyları
düşerken, üzerinden yoluszluk şaibesi kalkmamışken ve de cemaat ile savaşı
sürdürmeye kararlı görünürken AKP başkanlığını ve başbakanlığı bırakıp köşke
çıkması mantıklı olmaz.
Köşenin
sınırlarını çoktan aştım. Siyaseti konuşmaya devam edeceğiz. Bu arada ekonomiyi
ihmal edersem kusura bakmayın. İki satırla 2013 büyümesine deyineyim: Sürpriz
yok: Yüzde 4. Yüzde 2’nin üzerine bayağı iyi. Ama kalitesi berbat. Tamamen özel
tüketime ve kamu harcamasına dayalı bir büyüme. Yatırımlarda artış yok. İhracatın
katkısı sıfır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder