The Economist’in son kapağı
medyada bayağı yankı buldu. Görmeyenler için aktarayım. Mavi-beyaz-kırmızı
renkli kurdele ile paketlenmiş patlayıcılar ve yanan bir fitil. Başlık şöyle:
“Avrupa’nın kalbindeki saatli bomba”. The Economist borç artışını durdurmakta
zorlanan Fransa’nın yarattığı tehlikeye dikkat çekmekte haklı olabilir. Ama
bence Fransa’dan önce ABD’yi kapak yapmalıydı. Nitekim, bütçe projeksiyonları
ABD kamu maliyesinin Fransa’dan daha zor durumda olduğunu gösteriyor.
Şu sıralar ekonomi gündeminin bir numaralı konusu olan
“mali uçurum”dan söz etmiyorum. Mali uçurum şüphesiz yakın bir tehdit
oluşturuyor. Ancak Washington’dan gelen haberler Cumhuriyetçilerin uzlaşmaya
yanaşacağı yönünde. Aslında uzlaşama tehdidi tümüyle bertaraf etmeyecek.
Demokratlar yıl başında süresi dolacak olan vergi indirimlerinin bir bölümünü,
Cumhuriyetçiler de süresi dolacak olan olağan üstü kamu harcamalarının bir
bölümünü devam ettirmeyi kabul edecekler. Büyük şok yerine daha hazmedilebilir
bir şok yaşanacağını umabiliriz.
Delik büyük
Oysa, Federal bütçe biraz hesap kitap yapılarak orta
vadeli perspektiften incelendiğinde durumun vahameti bütün çıplaklığıyla gözler
önüne seriliyor. Kritik nokta, artmakta olan kamu borcunun GSYH’ya oranın bir
zaman sonra düşmeye başlaması. 2013 bütçesinin ekinde yer alan projeksiyonlara
göre bu yıl itibariyle Federal devletin piyasa borcu 11,6 trilyon dolar, borç
oranı da yüzde 74,2. Borç oranının 2015’de yüzde 78,1’e çıkması, ardından da düşmeye
başlaması öngörülüyor.
Bu
nasıl olacak? Halen yüzde 8,5 olan bütçe açığı 2015’te yüzde 3,4’e düşürülerek
olacak. Yani ciddi kemer sıkılacak. Ancak kemer sıkmak yetersiz kalacağından
büyüme de gerekiyor. GSYH’nın 15,6 trilyondan 18,2 trilyon dolara çıkarak
nominal olarak yüzde 16,7 artması umuluyor. Yıllık yüzde 1-2 enflasyon hesaba
katarsak ortalama yıllık reel büyüme oranı yaklaşık yüzde 3 ediyor. Maliye
politikası sıkılaştırılırken, para bolluğu da sınırlarına ulaşmışken büyüme
nereden gelecek? “Gökyüzünden” diyerek moralimizi bozmayalım ve bütçeye
odaklanalım.
Kemerleri
kim sıkacak?
Kemerleri
iki taraftan sıkabilirsininiz. Kamu
harcamalarını azaltır, vergileri arttırırsınız. Zorunlu sosyal harcamalara
bakıyoruz, üç yılda Medicare ve Medicaid gibi Obama’nın gözdesi sağlık
harcamalarının yüzde 28 artacağını görüyoruz. Sosyal güvenlik kalemi de yüzde
19 artıyor. Yüzde 3 büyüme artı enflasyonu koysanız bile çok ciddi yük
artışları söz konusu. Obama’nın eşitsizlikler ülkesi ABD’de toplumsal refahı
geliştirmekte kararlı olduğu anlaşılıyor. “Kesintiler nerede?” derseniz, “savunmada
ve olağanüstü kriz harcamalarında” derim. Bu iki kalemde yüzde 14 oranında
tasarruf söz konusu. Amerikan ordusu Afganistan’dan çekilecek. Bu tamam. Bir de
büyüme olacağından olağan dışı harcamalara son verilecek. Kabul edelim. Üç
yılık toplam harcama artışı yüzde 7. Yani reel artış yok ama bütçe açığına da
bir faydası yok.
Kemer
sıkma işi esas olarak vergi artışlarına yüklenmiş durumda. Gelir ve kurumlar
vergisi gelirlerinin üç yılda 1,4 trilyondan 2,1 trilyona toplamda yüzde 47
artırılması öngörülüyor. Sosyal güvenlik primlerinde öngörülen artış ise yüzde
36,5. Yüzde 16,5’luk nominal GSYH artışının gerçekleşeceğini kabul etsek bile
geriye muazzam bir reel artış kalıyor. Kritik soruları sorup bitirelim.
Temsilciler Meclisi’nde Cumhuriyetçi çoğunluk buna izin verir mi? Vergileri
arttırmanın bir yolu bulunsa bile maliye politikası sert bir şekilde
sıkılaştırılırken, Avrupa da durgunluğa sürüklenirken büyüme yüzde 3’e çıkar
mı?
Seyfettin Hocam selam ve hürmetler.
YanıtlaSilGençler size şu soruyu sormadan edemiyorlardır: Hocam,Türkiye'nin bunca derdi var iken Amerika'nın derdi neden sizi gerdi?:)
Yazılarınızı ilgiyle okuyorum. Elinize sağlık.
Sağlıcakla, afiyetler kalınız...
Bünyamin Atmaca
Uluslararası Ticaret ve Politika Araştırmacısı
bunyamin.atmaca@yahoo.com.tr
Twitter: @Bunyamin_Atmaca