Bugün
ekonomi yazısı yazmak pek içimden gelmiyor. Barış sürecinin nefes kesici
gelişmeleriyle yatıp kalktığımız şu günlerde gelin son zamanların en iyi
filmlerinden biri olan Abraham Lincoln’den söz edelim. Filmi izleyenler sözü
nereye getirmek istediğimi tahmin etmişlerdir. İzlemeyenler ise biraz
sabredecekler.
Film
1860’larda patlak veren Amerikan iç savaşının son bir kaç ayını kapsıyor. Bu
kanlı savaş 600 bin genç insanın canına mal olmuş, köleci Güney uzatmaları
oynamakta ama bir türlü pes etmemekte, her iki tarafta da kayıp sayısı her gün
artmaktadır. İkinci başkanlık dönemini sürdürmekte olan Cumhuriyetçi Abraham
Lincoln bitirici bir hamle tasarlar: Anayasa’da değişikliği giderek köleliği
ilga etmek. Bu o güne kadar ABD anayasasında yapılan 13 değişiklik olacaktır.
Tarihe de kısaca ’13. Amendment’ olarak geçmiştir. Anayasa’da kölelik kalkarsa,
iç savaşın da sonu daha çabuk gelecektir.
Abraham Lincoln bakanlarıyla tartışıyor |
Ancak
önemli bir sorun vardır. Köleliği kaldırmak isteyen temsilci (milletvekili) sayısı
gerekli çoğunluk için yeterli değildir. 20 oya ihtiyaç vardır. Bazı hükümet
üyeleri havlu atmaya hazırdır. Lincoln diretir. Tek yol 13. Amendment’a karşı
çıkan temsilciler arasından 20 tanesini satın almaktır. Bu işlerde uzman
karanlık adamlardan küçük bir ekip oluşturulur. Zayıf halkalar tespit edilir.
Kimine mevki vaadiyle, kimine rüşvetle, kimine baskıyla oylama günü “doğru oy
kullanmaları” sağlanmaya çalışılır. Ancak oylama gününe kadar 20 oyun sağlanıp
sağlanamadığı kesinleşmez.
Köleliği
kaldırmak için gereken oy miktarı sağlanmaya çalışılırken Abraham Lincoln
Güney’den gelecek bir barış heyeti ile görüşmeye zorlanır. Lincoln itiraz
etmez. Aksi takdirde kendi cephesi de fire verecektir. Ama kurnazca bir yol
izler. Güneyli barış heyeti ile görüşmeyi kabul eder ama heyeti yolu üzerinde
bir noktada (o zamanlar malum uçaklar yok) oyalamaya karar verir. Ama esas
kritik nokta, böyle bir heyetin varlığını parlamentodan gizlemesidir. Çünkü
şeffaf davranırsa 13 Amendment’a karşı çıkan cephe oylamayı barış
görüşmelerinin sonrasına erteletmek isteyecektir.
Thaddeus Stevens kürsüde |
Nitekim
korkulan olur. Tam oylama günü barış heyetinin Washington yolunda olduğu bilgisi
sızar. Temsilciler Meclisi salonunda kıyamet kopar. Köleciler “oylamayı
erteleyin” diye tempo tutmaya başlarlar. Bir ulak nefes nefese durumu Başkana
bildirir. O da yuvarlak lafların ardına gizlenerek heyetin varlığını inkar
eder. Oylamadan önce, köleciliğe karşı çıkan cephede radikallerin liderliğini
yapan Cumhuriyetçi Thaddeus Stevens “Hayırcı” cephenin sözcüleri tarafından
kürsüye davet edilir. Amaçları, sadece köleliğin kaldırılması için değil
siyahlara tüm haklarının verilmesi için de mücadele eden Stevens’ı siyasal
görüşlerini tüm çıplaklığıyla açıklamaya zorlamaktır. Kölelik taraftarları bu
yolla “Evet” cephesini bölmeyi planlamaktadırlar çünkü bu cephenin içinde pek
çok temsilci köleliğe karşı olmakla birlikte siyahlara tüm haklarının (örneğin oy
hakkı) verilmesine karşıdırlar.
Thaddeus
Stevens’ın kürsüde yaşadığı vicdan azabı filmin en dramatik sahnelerinden
birini oluşturuyor. Görüşlerini tüm açıklığıyla dile getirse oylama
kaybedilecek ve kölelik daha uzun yıllar devam edecek. Gizlese kölelik kalkacak
ama Thaddeus da kendini bir bakıma inkar etmiş olacak. Tabi ki ikinci yolu
tercih eder ve “Evet” cephesi az bir fakla oylamayı kazanır.
İç
savaş günlerinde yaşıyor olsaydık köleliğin kaldırılması ve iç savaşın bir an
önce bitirilmesi amacıyla da olsa siyasal ahlakı bir ölçüde çiğnedikleri için
Abraham Lincoln’e ve Thaddeus Stevens’a karşı mı çıkardık yoksa, doğrusunu
yaptılar mı derdik? Ben şahsen çok iyi yaptılar derdim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder