Geçen hafta perşembe günkü yazıma (“Büyümede sürpriz düşüş”) genç bir
meslektaşımdan ilginç bir tepki aldım. Meslektaşım, yolladığı elektronik
postada “Hocam neden sizin için sürpriz oldu ki, taksi şoförü size söylemişti.”
diyor. Olayı hatırlatmak için de ocak ayında Today’s Zaman’da yayımlanan yazımı
eklemiş.
17 Ocak
tarihli yazımda Merkez Bankası’nın o tarihte alıp başını giden döviz kuruna
karşı vermesi gereken tepkiyi tartışmışım. Yazıya giriş olarak da bindiğim bir
taksinin beni tanıyan şoförü ile yaptığım sohbeti kullanmışım. Yazıyı tekrar
okuduğumda, sohbetin o tarihteki güncel ekonomi tartışmasının ötesinde
düşündürücü bir yanı olduğunu fark ettim.
Şoför
arkadaş “Hocam ekonomi nasıl gidiyor?” diye sorunca ben de temkini elden
bırakmayarak “Pek iyi değil.” yanıtını veriyorum. Şöför “Çok kötü gidiyor.”
diye tepki gösteriyor. Neden böyle düşündüğünü sorunca da, yılbaşından beri
cirosunun yüzde 40 azaldığını, siyasal kriz böyle giderse (yolsuzluk
soruşturmalarının yarattığı gerilimi kastediyor) işin iç savaşa kadar
gidebileceğini söylüyor. Doğal bir tepkiyle “Allah korusun!” diyorum. Şoför
arkadaş gerçekten düşündürücü bir yanıt veriyor: “Hocam, Allah akıllı
toplumları korur.”
Bu
iddialı ifade Türkiye’nin yaşamakta olduğu bunalımı biraz yukarıdan bakarak
tartışmak için vesile olabilir. Şoför arkadaş sadece kader ile özgür irade
ilişkisinde ağırlığın insanın seçme özgürlüğünden yana olduğunu hatırlatmakla
kalmıyor, aynı zamanda toplumun yaptığı özgür siyasal tercihlerden sorumlu
olduğunu da ima ediyor. Biraz açarak söylersek, sorunlarının yeterince
bilincinde olmayan, bunun sonucu olarak yanlış ya da kifayetsiz çözümleri
savunan siyasetçileri iş başına getiren toplumların başlarının beladan
kurtulamayacağını, bu konuda Allah’tan yardım beklemenin boşuna olduğunu ima
ediyor şöför arkadaş.
Haddim
olmayarak dış poltikadan başlayalım. Ortadoğu’da yapılan yanlış hesaplar
Şam’dan döndü. Esad kalıcı. Suriye’de iç savaşın daha uzun süre devam
etmesi bekleniyor. Kucağımızda bulduğumuz 2 milyona yakın kalıcı mülteci ile
nasıl baş edeceğimizi bilmiyoruz. Batılı müttefiklerimiz ile aramız giderek
açılıyor. Wall Street Journal “ABD’nin Ankara’da müttefiki artık yok.” diye
manşet atabiliyor. Bölgede oyun kurucu olacaktık, şimdi seyirci olduk. Temel
anlaşmazlıklarda yapıcı rol oynama kabiliyetimizi yitirdik.
İç
siyasette hükümet birinci önceliği “Paralel yapıyla mücadele”ye vermiş durumda.
Bu uğurda polis teşkilatı hallaç pamuğu gibi atılıyor, siyasal mahkemeler
kuruluyor, Anayasa’ya aykırılığı aşikâr yasalar çıkartılıyor. Beğenilmeyen
yargı kararları yargı mensuplarını kıyasıya eleştirmenin vesilesi oluyor.
HSYK’ya istenilen formatı vermek için havuç ve sopa politikası izleniyor.
İkinci öncelik başkanlık sistemi. AKP ne pahasına olursa olsun genel seçimlerde
referandum çoğunluğunu elde etmek istiyor. Bu saplantının altından ne gibi
hukuksuzluklar çıkacak ileride göreceğiz. Tutunulacak tek dal barış süreci.
Kürt sorununa kalıcı bir çözüm için gösterilen çabaları destekledim,
desteklemeye devam ediyorum. Umarım AKP en azından bu sorunu çözmeyi başarır.
Ekonomiye
gelince. Gidişat hiç parlak değil. Büyüme düşük, işsizlik artıyor. Faizlerle
oynayarak büyümenin artmayacağı gerçeği şimdilik kabul edilmiş görünüyor. Bu
iyi ama yapısal reformlar yapılamıyor. Bu yetmezmiş gibi devlet eliyle banka
batırma teşebbüsü (Bank Asya olayı) ve epeydir siyasal silah olarak
kullanılan fazlasıyla gayretkeş vergi incelemeleri, yatırımcı güvenini
sarsıyor.
Şoför
arkadaşın dediği gibi akıllı olmak zorundayız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder