Başbakan Davutoğlu, tercihini Ali Babacan’dan ve mevcut ekonomi
politikalarından yana yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan nasıl ikna edildi
bilmiyorum. Son yazımda kapanmış gözüken ekonomi tartışmasının büyüme ve
işsizlikteki gelişmelere bağlı olarak yeniden gündeme gelebileceğini
belirtmiştim. Şimdilik bu ikazla yetinelim.
Ekonomide anlaştılar |
“Güçlü
ekonomi” bölümünün girişinde, “Ekonomide fırsat eşitliği ve adaleti sağlayarak
hiç kimseye imtiyaz veya ayrıcalık tanımadık... Yolsuzluklarla mücadelede güçlü
bir irade gösterdik. Hiçbir yolsuzluğun üzerinin örtülmemesi, her türlü
iddianın hassasiyetle incelenmesi, bu konulardaki yargı süreçlerinin sağlıklı
olarak çalışabilmesi için yoğun bir gayret ortaya koyduk.” deniliyor. Bu fazlasıyla
ironik ifadelerle ilgili ne denilebilir? Bundan sonra inşallah böyle olur deyip
geçelim.
Program Merkez Bankası bağımsızlığının, enflasyon hedeflemesinin ve esnek kur
rejiminin devam edeceğini ilan ediyor. Hiçbir itirazım yok. Ancak Türkiye
ekonomisi halen iki temel sorunla, yüksek enflasyon ve düşük büyüme ile karşı
karşıya.
Ağustosta enflasyon yüzde 9,5’e yükseldi. Her ne kadar gıda fiyatlarında yüzde
15’e varan artış bu yükselişte önemli bir paya sahip olsa da, çekirdek
enflasyonda devam eden yatay seyir enflasyonun büyük ölçüde katılaştığını
gösteriyor. Program “Önümüzdeki dönemde enflasyonla mücadeleye daha fazla
yoğunlaşacağız.” diyor ama nasıl yüzde 5’e yaklaşılacağını somut olarak
açıklamıyor.
Katılaşan enflasyonun belini kırmak için düşük bütçe açıklarının devam etmesi
şart ama yetmez. Program mali disiplinden taviz yok diyor, hatta “Sıfır tabanlı
bütçelemenin uygulanması için idari kapasiteyi geliştireceğiz.” vaadinde
bulunuyor. Bunu takip edeceğiz. Bununla birlikte, “Kamu harcamaları etkinlik ve
verimlilik temelinde gerçekleştirilecek, şeffaf ve hesap verilebilirlik esas
olacaktır.” iddiası Sayıştay raporlarının köşe bucak saklandığı bir ortamda
havada kalıyor.
Enflasyonun hedefe yaklaştırılabilmesi için mali disiplinin yanı sıra kurda
istikrarın devam etmesi ve kurun fazla yükselmemesi gerekiyor. Oysa yüksek
enflasyon reel kuru hızla aşındırıyor. Ayrıca FED’den beklenen faiz
artışlarının da göğüslenebilmesi gerekecek. Merkez Bankası, zamanı geldiğinde
faiz artışı yapabilecek mi göreceğiz.
Enflasyonla mücadelenin esas silahı yüksek verimlilik artışları. Oysa, son iki
yıldır emek verimliliğinin büyümeye katkısı sıfır oldu. (Bkz Betam: ‘Türkiye
uzun yıllar orta gelir tuzağından kurtulamayabilir’). Verimlilik artışı ile büyümeyi
yükseltmek, vergi sisteminde, işgücü, enerji ve ürün piyasalarında bir dizi
yapısal reformun gerçekleşmesine bağlı. Programda “Hükümetimiz verimlilik
artışının ve sanayileşmenin hızlandırılması gerektiğinin farkındadır.”
deniliyor ve reformlar vaat ediliyor. Ne ki, söz konusu reformların geçmişte
tüm programlarda yer aldığını ama bir türlü yapılamadıklarını biliyoruz. 2015
seçimlerinden önce yapılabileceklerini de doğrusu hiç sanmıyorum.
Yapısal reformların dışında verimlik konusunda program Ar-Ge harcamalarının
büyük ölçüde artırılacağını söylüyor. Bu doğru bir politika ancak özel
firmaların teknolojik atılımlara hazır olması gerekir. Bunun için de işgücünün
eğitim düzeyi ile firmaların ölçeklerinin hızla artırılması şart. Programda
buna dair dişe dokunur bir şey göremedim. İşgücünün eğitim düzeyi ve kalitesi
düşük. Kapsamlı bir eğitim reformu şart. Gerçi program “kapsamlı eğitim
reformundan” söz ediyor ama müfredat değişimi dışında ne kaliteli
eğitimin anahtarı olan öğretmen kalitesinden ne de yükseköğretimde akademik ve
mali özerkliği hayata geçirecek bir reformdan bahis var.
Pazar günü büyüme ve işsizlikle devam edeceğim.
(Bu yazı 4 Ağustos 2014'de Zaman'da yayınlanmıştır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder