Türkiye ekonomisi halen büyük bir sorunla karşı karşıya. Enflasyon
fazlasıyla yüksek, büyüme ise düşük. Perşembe günkü yazımda enflasyonla
mücadeleye öncelik vereceğini söyleyen Davutoğlu hükümetini yüzde 10’a yaklaşan
enflasyonu yüzde 5’e düşürmek konusunda fazla ikna edici bulmadığımı
belirtmiştim. Mali disiplinin sürdürülmesi enflasyonun alıp başını gitmesine
engel olabilir ama düşürmeye yetmez. Bunun için kur istikrarı, kur istikrarı
için de yüksek verimlilik artışları, yüksek verimlik artışları için de esaslı
yapısal reformlar şart. Bu reformlar büyüme hızını yükseltmek için de gerekli.
2012
yılından itibaren uygulanmaya başlanan ‘dengeli büyüme’ stratejisini başından
beri destekledim. Bu strateji özetle iç talebin dizginlenmesini, buna karşılık
ihracatın ithalattan daha hızlı artması sağlanarak yüzde 10 gibi rekor düzeye
çıkan cari açık/GSYH oranının aşağıya çekilmesi şeklinde tanımlanıyor. Orta
Vadeli Program’a göre salt iç talebe dayalı yüzde 8’i aşan büyüme dengeleme
politikaları ile yüzde 4’e düşürülecek, ardından da Türkiye ekonomisinin
potansiyel büyüme kapasitesi olarak kabul edilen yüzde 5 patikasına
oturtulacaktı.
Bu
amaçla para politikasında, kredi arzında ve bütçede bir dizi önlemler alındı.
Bununla birlikte, büyümenin hem dengeli hem de istenilen düzeyde seyretmesi
için bu önlemlerin yanı sıra pek çok alanda kapsamlı reformlar gerekiyordu. Bu
reformlar OVP’de etraflı şekilde tanımlanmıştı. Peki sonuçta ne oldu? Kredi
artışı düşürüldü, TL’ye kontrollü şekilde değer kaybettirildi. Bu sayede iç
talep kontrol altına girdi, ihracat ithalattan daha hızlı artmaya, cari açık
oranı da düşmeye başladı. Ancak reformlar yapılmadı. Sonuçta büyüme yüzde 3-4
arasında kaldı. Halen yüzde 5’lik dengeli büyümenin oldukça uzağındayız.
Düşük
büyüme ile son dönemde artışa geçen işsizliği hükümet programının vaat ettiği
gibi on yılda yüzde 5’e düşürmek imkansız gibi. Bu gidişle işsizliği yüzde
10’un altında tutmak bile başarı sayılmalıdır. Yüksek işsizlikle mücadele bir
yandan daha yüksek büyüme (hiç olmazsa yüzde 4’ün üzeri) diğer yandan da
kayıtlı işgücü piyasasındaki mevcut katılıkların ortadan kaldırılmasını
gerektiriyor.
Hükümet
programı rakamsal büyüme hedefleri konusunda hayli ketum. Yeni büyüme
hedeflerini ekim ayında OVP yayınlandığında göreceğiz. Buna karşılık ekonomide
nelerin değişmesi gerektiği konusunda program oldukça net: Yurtiçi
tasarrufları, işgücü ve enerji verimliliğini artıracağız deniliyor. Bu amaçla,
üretimde verimliliğin artırılması, işgücü piyasasının etkinleştirilmesi, kayıt
dışı ekonominin azaltılması, enerji verimliliğinin geliştirilmesi
programlarından söz ediliyor. Bu programların içerikleri ile ilgili kapsamlı
bilgi yok ama bazı ilke ve vaatler var.
Büyümenin
kalıcı bir şekilde yüzde 5 civarına yükseltilmesi, bir yandan iç tasarrufların
artmasına, diğer yandan verimlilik artışlarına bağlı. Kamu tasarrufları belli
bir sınıra geldi. Hanehalkı tasarrufları nasıl artırılacak? Özel emeklilik
birikimlerine verilmeye başlanan kamu destekleri yetmez. Reel mevduat faizinin
0 civarında olduğu, buna karşılık konut fiyatlarının arttığı bir ortamda
tasarruflar artar mı? Ya firma tasarrufları? Bu konuda tek bir satır yok.
Programda,
“işi değil insanı koruma” ilkesi çerçevesinde işgücü piyasasında “güvenceli esnekliğin”
sağlanacağı, kayıtdışılığı azaltmak için denetimlerin etkinleştirileceği aynı
zamanda da sigorta primi teşviklerinin artırılacağı vaat ediliyor. Hiç bir
itirazım yok. Ama işgücü piyasasının anahtar reformu Kıdem Tazminatı Fonu’nun
nasıl rafa kaldırıldığını yakından bilen birisi olarak bu vaatlerin sözde
kalmasını doğrusu çok muhtemel görüyorum. Umarım yanılırım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder