Para Politikası Kurulu (PPK) beklenen “ölçülü” faiz indirimini yaptı.
Politika faizi yüzde 7,75’ten 7,50’ye 25 baz puan, faiz koridorunun üst sınırı
ise yüzde 11,25’ten 10,75’e 50 baz puan düşürüldü.
PPK bu
indirimleri şöyle gerekçelendiriyor: “Kurul, çekirdek enflasyondaki düşüşün
devam edeceğini öngörmektedir. Bununla birlikte, enflasyondaki düşüşün kalıcı
olması için para politikasında temkinli bir yaklaşım gerekmektedir. Gıda ve
enerji fiyatlarındaki artan oynaklığı da dikkate alan Kurul, faiz oranlarındaki
indirimin ölçülü tutulmasını uygun görmüştür.”
Üst
bandının 50 baz indirilmesine itirazım yok. Merkez Bankası fiili faizi politika
faizine yakın tutuyor. Yüzde 11,25 FED’in faiz artırmaya başlamasının
yaratacağı şoka karşı zaten fazlasıyla marj sağlıyordu. Yüzde 10,75 de
yeterince marj bırakıyor. Merkez Bankası banka sistemine borç verirken faizi
fiilen yüzde 10,75’e kadar yükseltebilir. Enflasyon durumu itibarıyla bu artış
Türk Lirası’na karşı spekültaif hareketi caydırmak için yeterli olur.
Buna
karşılık, sınırlı da olsa politika faizinde yapılan indirim bence doğru olmadı.
Merkez Bankası ağır siyasal baskılara direnebildiğini göstermek için politika
faizine dokunmamalıydı. Neyse... Piyasada kıyamet kopmadı. Bu karar zaten
fiyatlanmıştı. Buna karşılık Cumhurbaşkanı’nın liderliğini yaptığı “negatif
reel faiz lobisi” bu indirimi beklendiği gibi yeterli bulmadı. Başbakan
Davutoğlu, Budapeşte’den faiz indirimini “yeterli bulmadığını” açıkladı. Sanayi
Bakanı Işık da “Üst bantta 50 baz puanlık indirim oldu ama beklentilerimizi
karşılamadı. Daha fazla indirim bekliyorduk.” diyor.
Bunlar
ölçülü çıkışlar. Merkez Bankası’nın bağımsız olduğu her ülkede iktidar
mensupları para politikasına itiraz edebilir. Sorun para politikasına fiilen
karışılması. Henüz Cumhurbaşkanı’ndan ses yok. Ama bugün yarın sert bir tepkiye
tanık olabiliriz. Ya da daha önceki demeçlerinde belirttiği gibi Cumhurbaşkanı,
Merkez Bankası Başkanı’nı görüşmeye davet ederek hesap sorabilir.
Cumhurbaşkanı’nın son haftalarda tanık olduğumuz çıkışları açıkça gösterdi ki
enflasyon-faiz oranı ilişkisinde çok temel bir görüş ayrılığı var.
Cumhurbaşkanı’na göre faizler düştükçe enflasyon da düşer. Ekonomi biliminde
yeri olmayan bu görüşü tartışmaya gerek olduğundan emin değilim. Yine de şu
sorunun yanıtını merak ediyorum. Enflasyon faizi takip edeceğine göre Merkez
Bankası faizini hangi seviyeye indirmeli?
Merkez
Bankası’na yönelik siyasal baskıların temelinde 7 Haziran seçimleri var.
Cumhurbaşkanı, ne pahasına olursa olsun başkanlık sistemini getirmek istiyor.
Bunun için 330 küsur milletvekili lazım. Bu da yüzde 50 oy gerektiriyor. Bu
kadar oy ise hiç garanti değil; eğer HDP bir yanlış yapmazsa. Bu nedenle
Cumhurbaşkanı ekonominin bir an önce canlanmasını istiyor. Bunun da Merkez
Bankası’nın büyük çaplı faiz indirimi ile mümkün olduğunu düşünüyor. Bu tür
politikalar artık kısa vadede bile pek mümkün değil. Bunu hükümetin bir kesimi
de iyi biliyor ve üstü kapalı da olsa Merkez Bankası’na destek çıkıyor.
Ancak
bu destek yetersiz kalabilir. PPK’nın yazılı açıklaması, faiz indirimlerinin
sonuna gelindiğini ima eder gibi. “Önümüzdeki dönemde para politikası kararları
enflasyon görünümündeki iyileşmenin hızına bağlı olacaktır. Enflasyon
beklentileri, fiyatlama davranışları ve enflasyonu etkileyen diğer unsurlar
yakından izlenecek ve enflasyon görünümünde belirgin bir iyileşme sağlanana
kadar getiri eğrisini yataya yakın tutmak suretiyle para politikasındaki
temkinli duruş sürdürülecektir” deniyor. Bu ifadeden, enflasyon şubat ayında düşmezse,
ki bu mümkün, mart toplantısında indirim yapmam anlıyorum. Kıyamet daha önce
kopmazsa mart ayında kopabilir.
NOT: Bu
yazı kaleme alındığında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası’nın (TCMB) faiz kararına ilişkin henüz açıklama yapmamıştı.
(Zaman, Şubat 2015)