Gelir eşitsizliği ve yoksulluk dünyada en çok tartışılan konuların ilk
sıralarında yer almaya başladı.
IMF
bile gelir eşitsizliğini düzeltmenin önemi üzerinde durur oldu. TÜİK de yeni
yoksulluk ölçütleri geliştirme çabası içinde. 2006’da yayınlamaya başladığı
yoksullukla ilgili kapsamlı veriler içeren Gelir ve Yaşam Koşulları Anketi
(GYKA), yoksulluk üzerine epeyce araştırma yapılmasını sağladı. Bu anketin
önemli bir parçasını panel verileri oluşturuyor. TÜİK, anket uyguladığı hane
halklarının bir bölümünü dört yıl boyunca takip ediyor. Bu sayede aynı hane
halkının eğitim, çalışan sayısı ve tabii gelir değişimleri açısından yoksulluk
durumunu izlemek mümkün oluyor.
Bahçeşehir
Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (Betam), cuma günü
“Türkiye’de yoksulluk dinamikleri” başlığı altında panel veriyi kullanarak
yoksullaşan ve yoksulluktan çıkan aileleri özgün olarak inceleyen bir araştırma
notu yayınladı. Benim de imzamı taşıyan bu notta her yıl birkaç milyon ailenin
yoksulluktan çıkmayı başardığını yine birkaç milyonun da yoksullaştığını
görüyoruz. Toplam yoksulluktaki gelişme ise bu iki dinamiğin farkından
oluşuyor. Yoksullaşanlar yoksulluktan çıkanlardan daha fazla olursa toplam
yoksulluk oranı artıyor, aksi takdirde azalıyor.
2008-2011
döneminde GYKA verilerine göre göreli yoksulluk oranı Türkiye’de yüzde 24,1’den
22,9’a geriledi. Göreli yoksulluk ölçütü özellikle Avrupa’da tercih edilen bir
ölçüt. TÜİK de bu ölçütü kullanıyor. Hane halkı başına düşen Medyan (ortanca)
geliri buluyorsunuz. Bu gelirde hane halkı büyüklüğüne göre bir düzeltme
yapıyorsunuz. Sonra medyan, gelirin yüzde 60’ını tespit ediyor ve bu geliri
yoksulluk sınırı olarak kabul ediyorsunuz. Bu sınırın altında düzeltilmiş
gelire sahip hanelere mensup kişiler yoksul sayılıyor. Yoksulluk oranı da bu
kişilerin sayısının toplam nüfusa oranı oluyor. Göreli yoksulluk ölçütü, bir
bakıma gelir eşitsizliğini de ölçüyor.
2008-2011
panel anketi verileri, yoksullukta 1,2 yüzde puanlık oldukça sınırlı bir iyileşme
olduğunu gösteriyor. Ancak yoksulluk dinamikleri çarpıcı bir tablo sergiliyor.
4 yıl boyunca yoksul olmayan 33,6 milyon kişi (yüzde 62,7) çıkıyor. Buna
karşılık 4 yıl boyunca yoksul kalanların sayısı 5,2 milyon (yüzde 9,7). Bu
grup, yoksulluğun demir çekirdeğini oluşturuyor. Buna karşılık 2008’den
itibaren herhangi bir yıl yoksullaşan ve 2011’e kadar yoksul kalan kişilerin
sayısı 3,7 milyon kişi (yüzde 6,9), Bu dönemde aynı yaklaşımla yoksulluktan
çıkmayı başaranlar ise 4,4 milyon (yüzde 8,2). Yoksulluktan çıkan kişi sayısı
biraz daha fazla olduğundan toplam yoksullukta sınırlı bir iyileşme görülüyor.
Bu
sayılar bize yoksulluk sınırı etrafında büyük bir hareketlilik olduğunu
gösteriyor. Göreli yoksulluğu daha esaslı ölçüde azaltmak için yoksulluktan
çıkan kişi sayısını artırmak kadar yoksullaşan kişi sayısını azaltmanın da
gerektiği ortaya çıkıyor. Dolayısıyla yoksullaşmada hangi etkenlerin ön plana
çıktığını saptamak yoksullukla mücadele için önemli.
Betam’ın
araştırma notunda yer alan ekonometrik araştırma bu etkenleri şöyle belirliyor:
Ortalama eğitim süresi ne kadar yüksek olursa yoksullaşma olasılığı o kadar
azalıyor. Aynı zamanda ortalama eğitim süresi, yoksulluktan çıkışı da pozitif
etkiliyor. Beklendiği gibi emek, müteşebbis, emeklilik ve sosyal transfer
gelirlerindeki artış / azalış yoksulluktan çıkışı ve girişi önemli ölçüde
pozitif/negatif etkiliyor. Ancak ilginç bir şekilde hanede çalışan ve işsiz
sayısındaki değişim yoksulluğa giriş ve çıkışta etkili çıkmıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder