2 Şubat 2015 Pazartesi

Türkiye’de yoksulluk dinamikleri

Gelir eşitsizliği ve yoksulluk dünyada en çok tartışılan konuların ilk sıralarında yer almaya başladı.
IMF bile gelir eşitsizliğini düzeltmenin önemi üzerinde durur oldu. TÜİK de yeni yoksulluk ölçütleri geliştirme çabası içinde. 2006’da yayınlamaya başladığı yoksullukla ilgili kapsamlı veriler içeren Gelir ve Yaşam Koşulları Anketi (GYKA), yoksulluk üzerine epeyce araştırma yapılmasını sağladı. Bu anketin önemli bir parçasını panel verileri oluşturuyor. TÜİK, anket uyguladığı hane halklarının bir bölümünü dört yıl boyunca takip ediyor. Bu sayede aynı hane halkının eğitim, çalışan sayısı ve tabii gelir değişimleri açısından yoksulluk durumunu izlemek mümkün oluyor.
Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (Betam), cuma günü “Türkiye’de yoksulluk dinamikleri” başlığı altında panel veriyi kullanarak yoksullaşan ve yoksulluktan çıkan aileleri özgün olarak inceleyen bir araştırma notu yayınladı. Benim de imzamı taşıyan bu notta her yıl birkaç milyon ailenin yoksulluktan çıkmayı başardığını yine birkaç milyonun da yoksullaştığını görüyoruz. Toplam yoksulluktaki gelişme ise bu iki dinamiğin farkından oluşuyor. Yoksullaşanlar yoksulluktan çıkanlardan daha fazla olursa toplam yoksulluk oranı artıyor, aksi takdirde azalıyor.
2008-2011 döneminde GYKA verilerine göre göreli yoksulluk oranı Türkiye’de yüzde 24,1’den 22,9’a geriledi. Göreli yoksulluk ölçütü özellikle Avrupa’da tercih edilen bir ölçüt. TÜİK de bu ölçütü kullanıyor. Hane halkı başına düşen Medyan (ortanca) geliri buluyorsunuz. Bu gelirde hane halkı büyüklüğüne göre bir düzeltme yapıyorsunuz. Sonra medyan, gelirin yüzde 60’ını tespit ediyor ve bu geliri yoksulluk sınırı olarak kabul ediyorsunuz. Bu sınırın altında düzeltilmiş gelire sahip hanelere mensup kişiler yoksul sayılıyor. Yoksulluk oranı da bu kişilerin sayısının toplam nüfusa oranı oluyor. Göreli yoksulluk ölçütü, bir bakıma gelir eşitsizliğini de ölçüyor.
2008-2011 panel anketi verileri, yoksullukta 1,2 yüzde puanlık oldukça sınırlı bir iyileşme olduğunu gösteriyor. Ancak yoksulluk dinamikleri çarpıcı bir tablo sergiliyor. 4 yıl boyunca yoksul olmayan 33,6 milyon kişi (yüzde 62,7) çıkıyor. Buna karşılık 4 yıl boyunca yoksul kalanların sayısı 5,2 milyon (yüzde 9,7). Bu grup, yoksulluğun demir çekirdeğini oluşturuyor. Buna karşılık 2008’den itibaren herhangi bir yıl yoksullaşan ve 2011’e kadar yoksul kalan kişilerin sayısı 3,7 milyon kişi (yüzde 6,9), Bu dönemde aynı yaklaşımla yoksulluktan çıkmayı başaranlar ise 4,4 milyon (yüzde 8,2). Yoksulluktan çıkan kişi sayısı biraz daha fazla olduğundan toplam yoksullukta sınırlı bir iyileşme görülüyor.
Bu sayılar bize yoksulluk sınırı etrafında büyük bir hareketlilik olduğunu gösteriyor. Göreli yoksulluğu daha esaslı ölçüde azaltmak için yoksulluktan çıkan kişi sayısını artırmak kadar yoksullaşan kişi sayısını azaltmanın da gerektiği ortaya çıkıyor. Dolayısıyla yoksullaşmada hangi etkenlerin ön plana çıktığını saptamak yoksullukla mücadele için önemli.

Betam’ın araştırma notunda yer alan ekonometrik araştırma bu etkenleri şöyle belirliyor: Ortalama eğitim süresi ne kadar yüksek olursa yoksullaşma olasılığı o kadar azalıyor. Aynı zamanda ortalama eğitim süresi, yoksulluktan çıkışı da pozitif etkiliyor. Beklendiği gibi emek, müteşebbis, emeklilik ve sosyal transfer gelirlerindeki artış / azalış yoksulluktan çıkışı ve girişi önemli ölçüde  pozitif/negatif etkiliyor. Ancak ilginç bir şekilde hanede çalışan ve işsiz sayısındaki değişim yoksulluğa giriş ve çıkışta etkili çıkmıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder