Salı günü açıklanan şubat enflasyon rakamları bir kez daha yüksek enflasyon
diye bir sorunumuz olduğunu hatırlattı.
Aylık
tüketici enflasyon artışı (0,7) geçen yılki artışa (0,4) kıyasla daha yüksek
gelince, yıllık enflasyon yüzde 7,2’den 7,6’ya yükseldi. Mart ayında Para
Politikası Kurulu’nun faizi ne yapacağı şimdiden merak konusu. Normalde
faizlere dokunmaması lazım ama üzerindeki muazzam baskı elini kolunu bağlamış
durumda. Bu konuda yeterince yazdım. Şubat enflasyonunun ilginç yönü gıda
fiyatlarının yüksek çıkması. Oysa Merkez Bankası, bu kalemde normalleşme
beklediğini açıklamıştı. Buna bir de nominal kurdaki malum nedenle artış
eklenince Merkez Bankası’nın işi iyice zorlaştı.
Son
yazımda “faiz kavgası artık son bulmalı” demiştim ama pek öyle durmuyor. Bir
yandan Merkez Bankası başkanı istifa etmesin diye gayret sarf ediliyor, öbür
yandan ‘kendine çekidüzen versin’ isteniyor. Bu konuda yeterince dil döktüm.
Bugün enflasyonun farklı bir yönüne değinmek istiyorum. Pazartesi günü Bahçeşehir
Üniversitesi Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (Betam) benim de imzamı
taşıyan “Yoksul ile zengin arasındaki enflasyon farkı rekor seviyede” başlıklı
bir araştırma yayınladı. Araştırma 2003’ten bu yana düşük gelirli grup ile
yüksek gelirli grubun özgün enflasyonlarını inceliyor.
2003
yılı fiyat seviyesi 100 kabul edilirse, TÜİK’in takip ettiği tüketici fiyat
endeksi 250’ye, yani fiyat seviyesi 3,5 katına çıkmış durumda. Ancak bu
enflasyon ortalama hanehalkının tüketim sepetinin enflasyonu. Oysa, tüketim
sepetinin bileşimi gelire göre büyük değişiklikler gösteriyor. Örneğin en düşük
yüzde 20 gelir grubunun ortalama tüketim sepetinde gıda harcamalarının payı
yüzde 37. Buna karşılık en yüksek yüzde 20 gelirin ortalama sepetinde bu pay
yüzde 14. TÜİK’in takip ettiği enflasyon sepetinde ise gıda payı yüzde 25. Keza
diğer kalemlerde de büyük farklar var. Ulaştırma kalemi zengin sepetinde, konut
harcamaları ise yoksulunkinde büyük paya sahip.
Tüketim
sepetinde farklı ağırlıklar nedeniyle yoksul ile zenginin enflasyonu
farklılaşıyor. Gıda fiyatları ortalama enflasyondan daha hızlı artarsa, ki son
yıllarda durum bu, yoksulun enflasyonu daha yüksek oluyor. Enerji fiyatı artışı
ise ulaştırma üzerinden zengin enflasyonunu, konut üzerinden de yoksul enflasyonunu
etkiliyor. Sonuç olarak son 11 yılda yoksulun tüketici enflasyon endeksi 265’e
yükselirken, zenginin endeksi 247’de kalmış durumda. Arada 18 puanlık bir fark
var. Bu fark, son bir yılda 5 puan artmış durumda.
Gıda
fiyatlarında artışın yüksek seyretmeye devam etmesi endişe verici. Enerji
fiyatları zengin ile yoksulu farklı kanallardan aşağı yukarı aynı ölçüde
etkiliyor ama gıda fiyatları yoksulu vuruyor. Gıda fiyatları böyle artmaya
devam ederse yoksulun enflasyonu da resmi enflasyondan daha hızlı artmaya devam
edecek. Hükümet, başta asgari ücret olmak üzere memur ve emekli maaşları gibi
bazı önemli gelirleri enflasyona göre belirliyor. Oysa bu tür gelirlerle
geçinenlerin çoğu düşük gelirli. Dolayısıyla enflasyonları daha yüksek.
Toparlarsak,
Betam’ın hesapları 2003’ten sonra iki yıl kadar yoksulun enflasyonunun çok az
da olsa resmi enflasyonun (ortalama enflasyon) biraz altında seyrettiğini
gösteriyor. Ancak 2007’den itibaren yoksulun enflasyonu ortalamadan daha hızlı
artıyor. 2007’den bugüne yoksulun tüketim sepetinin değeri ortalama sepete
kıyasla yaklaşık yüzde 8 oranında artmış durumda. Dolayısıyla düşük
gelirlilerin ücretleri ve maaşları en azından bu orandan daha yüksek olmalıydı.
(Zaman, Mart 2015)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder