Başkanlık ısrarı zarar veriyor |
Başlığı
gören okurlar, “AKP’ye akıl hocalığı yapmak sana mı kaldı?” diyebilirler. Şöyle
yanıtlayayım: Mevcut konjonktürde hedefleri ve seçimleri doğru sıralamanın Ak
Parti kadar Türkiye’nin de çıkarına olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin şu anda
iki yaşamsal önceliği var: Barış sürecinin başarıyla noktalanması ve
demokratikleşme. Bu iki öncelik birbirine yakından bağlı. Ak Parti’nin bir an
önce seçim sistemi ve partiler yasasında reform yapması şart. Aksi takdirde Ak
Parti’nin samimiyeti sorgulanacaktır. Ama bu reformlar barış sürecinin başarısı
için yetmez. Türk milliyetçiliğine referanslardan temizlenmiş, ana dilde
öğretimin önünü açan, aynı zamanda da bireysel hak ve özgürlükleri garanti
altına alan yeni bir anayasaya ihtiyaç var. Buna bir de ertelenen ekonomik
reformları eklemek gerekiyor. Kişi başına gelir artışı son dönemde durakladı. Ekonomi
‘orta gelir tuzağının’ eşiğinde görünüyor.
Başkanlık
rejimi ertelenebilir
Ak
parti sözcüleri aksini iddia etse de yeni anayasanın önünü başkanlık ısrarı
tıkıyor. Aslında seçim sistemi ve partiler yasasını Ak Parti kendi çoğunluğuyla
değiştirebilir. Ne yazık ki, başkanlık tartışması bu konulara da karıştırılmış
durumda. Ak Parti’nin anayasacı sözcüleri seçim barajını başkanlık sistemi ile
ilişkilendiriyorlar. BDP dahil tüm partiler başkanlık sistemine karışlar. Ak
Parti’nin bu durumda 330’u aşan bir çoğunlukla kendi anayasa önerisini
Meclis’ten geçirmesi olanaksız görünüyor. Oysa, Ak Parti pekala başkanlık
rejimi hedefini genel seçimlerin sonrasına erteleyebilir. Bu durumda, BDP ile,
hatta CHP’nin sosyal demokrat kanadı ile açık ya da örtük ittifak yaparak yeni
anayasayı sonbaharda referanduma götürebilir. Bu arada seçim sisteminde köklü
değişiklikler yapacağını varsayıyorum. Yani önce reformlar, yıl sonuna doğru
yeni anayasa için referandum, sonra martta yerel seçimler, ağustosta da cumhur başkanlığı seçimi.
Reformlar
ve yeni anayasa yapmayı başarmış bir Ak Parti’nin seçimlerde başarı şansı artacaktır çünkü barış süreci
iyice olgunlaşmış olacaktır. Sayın Erdoğan, eğer istiyorsa, Ağustos 2014’de
daha ilk turdan seçmenlerin yarıdan fazlasının desteğiyle Çankaya’ya çıkar. Bu
noktada soru, hangi yetkilerle çıkacağıdır. İki seçenek var: Ya yeni anayasada
halk tarafından seçilen cumhurbaşkanının yetkileri kimi Avrupa ülkelerinde
olduğu gibi (Portekiz, Finlandiya, İrlanda vb.) parlamenter rejimdeki yetkilere
indirgenir ya da bu konuya girilmez, mevcut yetkiler yeni anayasada da devam
eder. Ak Parti başkanlık ısrarından vazgeçmeyeceğine göre - bu onların hakkıdır
– sanırım ikinci seçenek tercih edilecektir.
Erken genel
seçim
Cumhurbaşkanının
mevcut yetkiler artı halk tarafından seçilmesi yürütmede iki başlılık
yaratacağından bu sorunun zaten çözümlenmesi gerekiyor. Ak Parti
cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen ardından erken genel seçime gidebilir.
Benim önerdiğim seçim sistemi reformunu yaparsa, mevcut seçmen desteğine bir de
barış sürecinin ve yeni anayasanın bonusları ekleneceğinden, Ak Parti 330’u çok
rahat aşarak yeniden iktidara gelir ve sistem tartışmasını isterse yeniden açarak
istediği anayasa değişikliliklerini yaparak referanduma gidebilir. Kürt
sorununu büyük ölçüde aşarak rahatlamış olan Türkiye yönetim sistemi meselesini
başka konuları karıştırmadan ağız tadıyla tartışır. Sonuçta halk karar verir.
Erken
genel seçimin bir başka yararı da, Ak Parti’nin seçimler nedeniyle ertelediği
zorlu ekonomik reformları devreye sokması olacaktır. Türkiye ekonomisinin bu
reformlar olmaksızın 2015’e kadar sorunsuz gidebileceğini sanmıyorum. Ekonomi,
düşük, verimsiz ve dengesiz bir büyüme rejimine hapis olmuş durumda. Zaman
iktidarın aleyhine işliyor. Benden söylemesi.