Barış süreci hızlı bir
şekilde devam ediyor. Sürece siyaseten etki edecek olan seçim barajının
düşürülmesi yeterince konuşuluyor mu?
Kaçınılmaz olarak işlenmek zorunda ve
gündemde var. Yüzde 10’luk barajın Kürt sorununda bir etkisi olmuştur ancak
Kürt sorunu bundan kaynaklanmadı. Kürt sorununu demokratik zemine oturtmak ve
silahlı çatışmalara son vermek bu sürecin esas amacıdır. Siz diyorsanız ki
silahları bırakın, siyaset yapın, demokratik zeminde bu talepleri getirin o
zaman Kürt partilerinin siyasette önünün, Meclis kapılarının açılması lazım.
BDP’nin 30 küsur milletvekili var, grubu var. Ancak adeta birkaç parende
atarak Meclis’e girdiler. Böyle devam etmesi mümkün değil. Sadece seçim
sistemi değil, Siyasal Partiler Yasası ve Anayasa’da vatandaşlık olsun
ademimerkeziyetçi yönetim olsun, anadilde eğitim meselesi olsun bu konularda
mutlaka reformların yapılması lazım. Bunlar olmazsa barış süreci içi boş bir
süreç demektir. Bu barış süreci dediğimiz süreçte, aslında Türkiye’nin,
kurumların, siyasetin yeniden tasarlanması, demokrasinin derinleştirilmesi
amacı yerine getirilmiş olacak mı? Dolayısıyla gündemde seçim sisteminde
değişiklik var.
En çok telaffuz edilen
barajın yüzde 5’e çekilmesi. Mevcut sistemde bu gerçekleşirse ne gibi
sonuçlar ortaya çıkar?
Seçim sisteminde hiçbir şey yapmadan barajı
yüzde 5’e çekersek felaket olur. Sistem istikrarsızlaşır. Siyasal partiler
sistemi parçalanır. Yüzde 5’in Kürt sorununu çözme garantisi yok. Seçmen
diyecek ki barajı geçmesi için biz gidip oyumuzu BDP’ye verelim. Kürt siyasi
coğrafyasında çoğulculuğu da engelleyecek bir şey bu. Barajı yüzde 5’e
indirdik reform yaptık demek sahte bir reform. Güneydoğu’da bir parti bazı
seçim çevrelerinde birinci oluyor, bazı seçim çevrelerinde ikinci oluyor.
“Yüzde 10 barajını geçemediniz. Biz sizin bu vekillerinizi diğer partilere
vereceğiz.” Bu şekilde ne barış sürecinin başarılı bir şekilde sonlanması, ne
de Türkiye’nin demokratik bir ülke olarak tanımlanması mümkün. Bu partiye
verilmeyen milletvekilleri sorunu barajı yüzde 5’e düşürünce çözümlenecek mi?
BDP yüzde 4,9 oy aldı. Bu parti yine Diyarbakır’da birinci olacak mı?
Hakkâri’de birinci olacak mı? Olacak. O zaman ne diyeceksiniz? Kusura
bakmayın siz yüzde 5’i geçemediniz. Biz yine milletvekillerinizi diğer partilere
vereceğiz mi diyeceksiniz. Yüzde 7 daha saçma sapan bir şey. Yüzde 10 ile
arasında ne fark var?
Sizin öneriniz sıfır baraj
ve daraltılmış seçim çevreleri mi?
Şık bir şekilde barajı kaldırıyoruz demek AK
Parti açısından da çok olumlu olacaktır. AK Parti diyor ki “Siyasal
istikrarsızlık olur”; hâlbuki 1990’larda siyasal istikrarsızlığın ağır bir
fatura ödettiğini biliyoruz. Yapılması gereken seçim çevrelerinin
daraltılarak fiili seçim çevresi barajları oluşturmaktır. Bunun
simülasyonlarını da hazırladım. Seçim çevrelerini en fazla beş- altı
milletvekili ile sınırlarsak o zaman bu istikrarsızlık tehdidini de ortadan
kaldırmış oluruz. Çünkü zaten D’Hondt sistemi uygulanıyor. Seçim çevreleri de
daraltılırsa fiili bir seçim çevresi barajı koymuş oluyorsunuz. Bu zaten iki-
üç milletvekili olan küçük seçim çevrelerinde fiili olarak var. Bunu
genelleştirmeyi öneriyorum. Bu sistem AK Parti’nin iktidarını tehdit etmiyor.
Seçim çevrelerini daraltmak Kürt partisinin Meclis’e girmesini engellemiyor.
Bahsettiğiniz seçim reformu
AK Parti’nin durumunu nasıl etkileyecek?
Bu reform AK Parti’nin aleyhine bir reform
da değil. Araştırmamdaki simülasyonlara döneyim. Orada kritik oy dağılımları
şunu gösteriyor. Baraj sıfırlansın, seçim çevreleri de daraltılsın, AK Parti
yüzde 50 oy ile 330’u bulamamıştı ancak aynı oy dağılımında rahatlıkla
350’leri buluyor. Benim söylediğim sistem birinci gelen partiyi daha fazla
destekleyen bir sistem. Aynı zamanda barajı sıfırlayarak da hem Kürt
sorununun siyasallaşmasında, terörün bitmesinde Kürt partisinin önünün
açılmasında, ona yapılan haksızlıkların sona erdirilmesinde son derece
işlevsel hem de Güneydoğu’daki ikili siyasi tekelin kırılmasının da önünü
açıyor.
AK Parti’yi konuştuk peki
ya muhalefet?
CHP açısından çok fazla bir değişiklik
olmayacak. Mevcut sistemde yüzde 26 oy aldı. 120’nin üzerinde milletvekili
var. Aynı oy dağılımını benim önerdiğim sistemde uyguladığınız zaman yine bu
kadar oy alır. En çok MHP’yi etkiliyor. Neden MHP’yi etkiliyor? Seçim
çevrelerini daralttığınız zaman üçüncü partinin milletvekili çıkarma şansı
azalıyor. MHP bu reforma çok karşı çıkacaktır. Karşı çıksın zaten barış
sürecine de karşı çıkıyor. Anayasadaki gerekli demokratik reformlara da karşı
çıkıyor. Seçim sisteminde reformlar yapıldığında da bunların faturasını öder.
Peki, bu sistemde küçük
partilerin durumu nedir?
Bugün temsilde adalet adına seçim barajını
sıfırlayarak bir ölçüde çözüm getirilmiş oluyor ancak bunu sadece bölgelerde
birinci olan partiler açısından yapmış oluyoruz. Milletvekili sayısı 600’e
çıkartılıp nispi usulle 50 milletvekilini Türkiye’nin genelinden seçelim. O
zaman yüzde iki civarında oy alan küçük bir partinin de milletvekili çıkarma
şansı oluyor. Bunu yapacaksak iki oy hakkı oluyor seçmenin. Alman seçim
sistemi böyledir. İki oy hakkı da çok önemli çünkü seçmen hem 550
milletvekilinin seçildiği seçim çevrelerinde hem de Türkiye genelinde isterse
aynı isterse farklı partilere oy verebilir. Seçim sistemi ile ilgili böyle
bir reformu hükümetin de barış süreci ile ilgili samimiyetini göstermesi
açısından şart olarak görüyorum.
2002’de yüzde 34 oy almış
bir AKP 2007’de oy oranını yüzde 47’ye yükseltti. Kendisi de aşırı düşük
azınlık oyunun yarattığı meşruiyet tartışması nedeniyle Cumhurbaşkanlığı
seçimi, Emuhtıra gibi süreçlerde mağdur oldu. Ancak seçim barajı ile ilgili
çözüm için bir adım atılmazken baraj, Başkanlık sistemi ile birlikte gündemde
tutuluyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Çifte standart olarak yorumluyorum.
Bırakalım 2007’yi 2011’de yüzde 50 oy aldı. Mecliste çok rahat çoğunluğu var.
Seçim sistemi yasası ve siyasal partiler sistemi yasaları 12 Eylül mirası
yasalardır. 12 Eylül yargılanıyor. Başta AK Parti ve Türkiye’nin büyük
çoğunluğu bu darbe mirasına karşı çıkıyor. Fakat bu iki temel mirası AK Parti
değiştirebileceği hâlde yapmadı. Bana öyle geliyor ki bunu bir koz olarak
sakladı. Çünkü bu seçim sistemi, özellikle de baraj, Kürt partisinin Meclis’e
gelmesini engelliyordu. Hazine yardımından da yararlanamıyorlar. Bunun
Başkanlık sistemi ile bir şekilde ilişkilendirilmesi de başka bir sorun.
Şantaj kelimesini telaffuz etmek istemiyorum ama elim güçlü olsun ve ben bunu
Başkanlık sistemini kabullendirmek için kullanayım havası seziyorum. Bu bir
kere adil değil. Barış sürecini de riske atabilir. AK Parti Başkanlık
sisteminde ısrar ettikçe yeni anayasa önünde engeller çıkıyor. CHP’nin eline
bir bahane veriyor.
CHP’nin yeni anayasa
konusunda tutumu nedir?
Ben CHP’nin ulusalcı kanadının yeni bir
anayasa yapmak istediğine katiyen inanmıyorum. Sosyal demokrat kanat bunu
samimi olarak istiyor ama ulusalcıların eline Başkanlık sistemi ile böyle bir
koz veriliyor. AK Parti yöneticilerinin de Başkanlık sistemi ısrarından
vazgeçmeleri lazım. Bunu gerekiyorsa 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra
tekrar gündeme getirebilirler. Partili bir cumhurbaşkanı seçilebilir, Sayın
Erdoğan cumhurbaşkanı olmak istiyorsa olabilir. Ondan sonra diyorlarsa
“Halkın seçtiği cumhurbaşkanını ne yapacağız” diye tekrardan gündeme
getirilebilir. Bu tartışmayı 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra
yapabiliriz. AK Parti barış sürecini başarılı bir şekilde götürmek istiyor
ise, bu reformlar yapılmışsa tekrar yüzde 50 oy alır. Bu ısrar neden?
Anlamakta zorluk çekiyorum.
Anayasa Uzlaşma Komisyonu
Başkanı Burhan Kuzu barajın yüksek olduğunu ancak Başkanlık sistemi olmadan
barajı kaldırmanın istikrarı bozacağını söyledi.
Burhan Kuzu seçim çevrelerinin daraltılması
seçeneğini düşünmüyor. Başkanlık sistemini devreye sokmaya çalışıyorlar. Şu
aşamada Başkanlık sistemi ile seçim sistemini ilişkilendirmek hem haksızlık
olur hem de risklidir.
AK Parti Genel Başkan
Yardımcısı Mustafa Şentop, barajın istikrar için getirildiğini, Başkanlık
sisteminin de istikrar sorununu ortadan kaldırdığını söyledi. Barajın işlevi
istikrar mı yoksa Kürtleri Meclis’e sokmamak mı?
Tamamen reddediyorum. Baraj istikrar için getirilmedi.
Hatırlatmak isterim 12 Eylül rejimi çifte baraj koymuştu. Hem seçim çevresi
barajı hem de ülke barajı vardı. Bu Anayasa Mahkemesi’ne gitti. Ve o zaman
Anayasa Mahkemesi bir karar aldı. Eğer istikrar korunmak isteniyorsa seçim
çevresi barajı korunacak, ülke barajı kalkacaktı. Seçim çevresi barajı
olduğunda bir partiyi destekliyorsunuz, yani birinci parti aldığı oyun
üzerinde Meclis’te milletvekiline sahip olacak demektir. Bunu yapmadı Anayasa
Mahkemesi. Ne yaptı? Seçim çevresi barajlarını kaldırarak ülke barajını
tuttu. Neden tuttu? Kürtler Meclis’te temsil edilemesin diye tuttu. İstikrar
ile hiçbir ilgisi yok. 1990’larda yüzde 10 barajı vardı neden istikrar
olmadı? Şentop’a bunu sormak lazım. Seçim barajının önünde hiçbir engel yok.
Tek engel olarak Başkanlık sistemi görülüyor.
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder