Yeni yılın ilk yazısı. Herşeye
rağmen 2014’ün Türkiye için istikrarlı, demokrasinin ve barışın gelişeceği,
refahın artacağı bir yıl olmasını dileyelim. Ama gidişat malum. İktidar
partisinin inanmış destekçilerini bir yana bırakırsak herkesin sorduğu soruyu
sanırım basitçe şöyle formüle edebiliriz: Türkiye nereye gidiyor? Zor soru. Son
yazımda siyasal belirsizliğin had safhada olduğunu belirtmiştim.
Sayın Başbakanın nereye
götürmek istediği belli. Güçül bir başkanlık sisteminde başkan olmak ve
Türkiye’yi inandığı gibi, bildiği gibi yönetmek istiyor. Bunun için yüzde 50 oy
oranını korumak amacıyla seçmenlerini son yolsuzluk skandalını iktidarını
devirmeye yönelik dış güçler ile yerli işbirlikçilerinin bir komplosu olduğuna
inandırmaya çalışıyor. Daha vahimi, gizli yürütülmesi elzem olan soruşturmaları
ve yargı sürecini kontrol altına almaya çalışıyor. Dahası, son derece tehlikeli
bir söylemi benimsemiş durumda: İstiklal savaşından, vatan hainlerinden söz
ediyor.
İlginç bir araştırma
İşin içinden nasıl
çıkılacağını doğrusu kestiremiyorum. Ama şundan eminim: Tünelin ucunda ışığı
görebilmemiz için 30 Mart kritik bir dönüm noktası olacak. Haziran 2011’de
iktidar partisinin kazandağı yüzde 50 desteğin sayın Başbakanın tek adam
tutkusunu kamçıladığı kanaatindeyim. Oysa yüzde 50’nin verdiği güç çok daha
farklı bir yönde kullanılabilirdi. Artık iktidar partisinin oy oranında esaslı
bir düşüş şart oldu.Tehlikeli gidişatı ancak seçmen durdurabilir. Bunun için
AKP’ye destek veren ama partinin demir çekirdeği içinde yer almayan seçemlerin
yapacağı uyarı hayati öneme haiz.
Bu mümkün mü? Yolsuzluk
soruşturmaları, vahim iddialar, iktidarın anti demokratik girişimleri tarafsız
seçmeni nasıl etkilyecek? Bu sorulara yanıt ararken çok ilginç bir araştırma
keşfettim. Bu araştırmanın bulguları bize ışık tutabilir. Newyork
Üniversitesin’den Joshua Tucker adlı bir siyaset bilimci Electoral Review adlı
derginin 2013 Eylül sayısında bir makele yayınlamış:”Ekonomi, yolsuzluk ve oy:
İsveç ve Moldova’dan deneysel bulgular”. Tucker şu soruya yanıt arıyor:
Yolsuzluğa karşı duyarlılığın yüksek olduğu bir ülke ile düşük olduğu bir
ülkede seçmen ciddi yolsuzluk iddialarının varlığında ekonomik gidişata bağlı
olarak nasıl davranır?
Bu soruya yanıt verebilmek
için yolsuzluğa çok duyarlı İsveç ile (Uluslararası yolsuzluğu algılama
endeksinde 177 ülke arasında 3. Sırada) çok az duyarlı Moldova’da (aynı
endekste 102. Sırada) deneysel bir anket yapmış. Bulguları şöyle: İsveçli
seçmenler ekonomik gidişat nasıl olursa olsun iktidarı cezalandırıyor. Buna
karşılık Moldova’da, eğer ekonomi iyi gidiyorsa yolsuzluk iddiaları seçmen
davranışını fazla etkilemiyor. Ama eğer ekonomi kötü gidiyorsa Moldavyalı
seçmen iktidarı cezalandırıyor.
Peki 30 Martta ne olur? Önce
Türkiye’nin söz konusu endekste 55. Sırada olduğunu belirteyim. Yani yolsuzluğa
duyarlılıkta İsveç ile Moldova arasında bir yerdeyiz. Ekonomik gidişata gelince.
Son yazımda da belirttiğim gibi ekonomik kriz beklemiyorum. Herşeye rağmen,
Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ve tutarlı politikaları ile sıkı mali disiplin
sayesinde makroekonomik istikrarın faza örselenmeyeceğini tahimin ediyorum.
Buna karışılık siyasal belirsizilk, AB ile derinleşemekte olan çatışma ile
hukuk devletinin geleceğine yönelik endişeler yatırımları olumsuz etkileyecektir.
Bu yıl daha düşük büyüme, işsizlikte de daha belirgin bir artış bekliyorum.
30 Marta sadece üç ay kaldı.
Bu etkenler kenidini sınırlı da olsa hissetirecektir. Öyleyse? İktidar
partisinin oylarının bu koşullarda ne kadar etkileneceğini tahmin etmeyi size
bırakıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder