Aslında bir değil iç içe geçen iki Babacan bilmecesi var. Birinci bilmece
malum: Önümüzdeki hafta şekillenmesi beklenen yeni hükümette ekonomiden sorumlu
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan görevine devam edecek mi? İkincisi ise devam ederse
ne yapabileceği.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan |
Ülkeyi
Çankaya’dan yönetmeye devam edeceği ayan beyan belli olan Cumhurbaşkanı Tayyip
Erdoğan ekonominin mevcut gidişatından hiç memnun değil. Israrla talep ettiği
başkanlık sisteminin kaderi önümüzdeki genel seçimlerde AKP’nin 330 milletvekilini
aşmasına bağlı. Bunun için ise AKP’nin yüzde 50 üzerinde oy alması şart. Bu
cepte keklik değil. Dahası, ekonomik büyüme zayıflama, işsizlik ise artış
emareleri göstermeye başladı. Böyle devam ederse başkanlık sistemi tahayyülü
uçup gidecek.
Dolayısıyla Sayın Erdoğan bir an önce ekonominin canlandırılmasını
istiyor. Bunu maliye politikası aracılığıyla yapamaz. Kamu harcamaları reel
olarak artıyor, vergi hasılatı ise reel olarak geriliyor. Gevşeme sinyalleri
veren mali disiplin bozulmadan bu yolla iç talebi canlandırmaya çalışmak
riskli. Buna karşılık Merkez Bankası faizinin mevcut enflasyonun bir hayli
altına çekilmesinin kredi faizlerini büyük ölçüde düşüreceğine, bu yolla
yatırımların ve tüketimin canlanacağına inanıyor. Üstelik bu canlanmanın
bedelsiz olacağına, çünkü negatif reel faizlerin ne döviz kuruna ne de
enflasyona etki yapmayacağına inanıyor.
Gerek Babacan’ın gerekse Merkez Bankası’nın para politikasında böylesine
radikal ve son derece riskli bir değişime karşı oldukları malum. Bu nedenle
Babacan’ın yeni kabinede yer almayacağını, Babacan’ın çekilmesiyle birlikte
Merkez Bankası yönetiminin de fazla dayanamayacağını tahmin ediyorum. Ancak
finans piyasasının benim gibi düşünmediği anlaşılıyor. Bıçak sırtında duran
makroekonomik dengelerin hesapsız müdahalelerle altüst olma riskinin pek çok
AKP’li tarafından görüldüğü söyleniyor. Son tahlilde Babacan’ın ekonominin
patronluğunun devam edeceği beklentisi yaygın.
Diyelim ki böyle oldu. Burada ikinci bilmeceye geliyoruz. Babacan
Erdoğan’ı frenleyebilir mi? Diğer ifadeyle, mevcut “dengeli büyüme”
stratejisinin gerektirdiği “temkinli” para politikası ile kurda istikrar
politikası devam eder mi? Bu sorunun yanıtının önemli ipuçları S. Bilişim
Danışmanlık’ın 22 Ağustos tarihli, “AK Parti Piyasa Dostu Olmadığı A. Babacan
Siyaseten Etkisiz Eleman Olduğu Halde Yersiz Beklentiler” başlıklı 8 sayfalık
Siyasal İstikrar İndeksi ara raporunda mevcut.
Raporda Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim etme mahiyetinde Babacan’ın “Türk
maliye-hazinecilik tarihinde nadir şahsiyettendir” denildikten sonra olumlu
katkıları zikrediliyor. Örneğin, Hazine’nin borç yönetiminde ve düşen
faizlerinde Babacan’ın performansı kuşkusuz son derece başarılıdır...
Bankacılık sektörünün sağlam kalmasında pay sahibidir.” deniliyor. Ama
ağırlıklı olarak Babacan’ın son yıllarda kamu alanında popülist yönelimleri
engelleyemediği iddia ediliyor.
Raporda “AK Parti; makro ekonomik çerçevenin siyasetle konsolide
etkileşimi bakımından aşamalar halinde, objektivite içinde piyasa dostu
tutumdan popülizme, yüksek hacimde makul fiyatlamada kamu hizmeti üretiminden
tolere edilebilir-kısmî yozlaşma devamen ağır kirliliğe, bunu korumak için güç
politikasına evrilmiştir.” teşhisi konulduktan sonra “Babacan mali disiplinin
tavsatılmasında, kamu maliyesinin şeffaflık ve denetiminin azalmasında, makro
ekonomik çerçevenin verimlilik ve rekabetten uzaklaşmasında tatminkâr hatta yer
yer olumlu işlev dahi üretememiş, üretme ihtimali ziyadesiyle azalmıştır.”
iddiası örneklerle savunuluyor.
Kısacası, Babacan yerinde kalsa bile AKP’nin popülizme yönelmesini ne
ölçüde engelleyebilir, sorusu ortada duruyor.
(bu yazı 24 Ağustos 2013 tarihli Zaman'da yayınlanmıştır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder