Bugün ilk kez cumhurbaşkanını halk oyuyla seçiyoruz. Bu seçim sadece
demokrasimizin geleceği açısından değil, ekonominin geleceği açısından da çok
önemli. Oyumuzu mutlaka kullanalım. Sonuçları perşembe günü yorumlayacağım.
Bugün
mikro bir konuya, otomobil piyasasındaki durgunluğa değinmek istiyorum.
Yılbaşından bu yana iç piyasada otomobil satışları geçen yıla kıyasla düşük
seyrediyor. Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD), bu hafta ilk yedi ayın
satış rakamlarını yayınladı. Geçen yılın aynı dönemine göre otomobil satışları
yüzde 22, hafif ticari araç satışları ise yüzde 30 daha düşük gerçekleşmiş
durumda. Oldukça istisnai bir durum söz konusu. Nitekim, dünya otomotiv
pazarında bu yıl yüzde 3,4’lük büyüme bekleniyor. Türkiye ekonomisi ise ilk
çeyrekte yüzde 4,3 büyüdü.
ODD, otomotiv piyasasındaki durgunluğu 4 nedenle açıklıyor: 1) Kur ve
faizlerdeki yükselişler, 2) Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) artışı, 3) BDDK’nın
banka kredilerine getirdiği sınırlamalar, 4) Özel sektör yatırımlarındaki
yavaşlama. Bu sonuncu etken oldukça muğlak. İlk üç etken üzerinde biraz
duralım.
Bilindiği gibi Türk Lirası bu yılın başında FED’in banka sistemine boca ettiği
parayı giderek sıfırlayacağını açıklamasının ardından benzer ülkelerin para
birimleriyle birlikte hızla değer kaybetti. Ardından Merkez Bankası’nın zorunlu
faiz artışıyla kayıpların bir kısmını geri aldı ama sonuçta yüzde 10’un
üzerinde reel değer kaybı gerçekleşti. Merkez Bankası’nın efektif faizini
fiilen 250 baz puan kadar artırması sonucunda kredi faizleri de yükseldi. Aynı
zamanda hükümet vergi gelirlerini artırmak ve ithalatı kısmak amacıyla ÖTV’yi
artırdı. Bu gelişmelerin sonucunda hem reel otomobil fiyatları hem de finansman
maliyeti yükseldi. Dolayısıyla iç talepte daralma olması şaşırtıcı sayılmaz.
Yerli ve ithal ayırımını dikkate alarak rakamlar incelediğinde talebin
fiyat esnekliği ile ilgili ilginç saptamalar yapmak mümkün. Yerli otomobil
satışlarında yılın ilk yedi ayında geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 11
azalma var. Buna karşılık ithal otomobil satışları ise yüzde 25 gerilemiş
durumda. İthal otomobil fiyatı üzerinde daha etkili olan kur artışının faiz
artışlarına ve kredi kısıtlamalarına kıyasla ithal otomobil talebini daha
olumsuz etkilediği anlaşılıyor.
Hafif ticari araç talebinde bu ayrışma gözlemlenmiyor: Yerli ürünlerde
satışlar yüzde 32, ithal ürünlerde ise yüzde 27 gerilemiş durumda. Yatırım malı
olarak kabul edilen ticari araç pazarında durgunluğun daha derin olmasının altı
çizilmeli. Bu piyasada faiz artışının kur artışından daha etkili olduğunu
düşünebiliriz. Durgunluğun bir diğer ilginç özelliği de otomobil piyasası motor
gücüne göre alt piyasalara ayrıldığında ortaya çıkıyor. Motor gücü 1600 cc
altında olan araba satışları yüzde 21 düşerken, 1600-2000 cc arasındaki
araçların satışları yüzde 40 düşmüş. Bu ayrışmanın başlıca nedeninin ÖTV
artışının yüksek silindirli araçlarda daha yüksek olmasından kaynaklandığını
tahmin ediyorum.
Buna karşılık lüks otomobil piyasası ne fiyattan ne de kredi maliyetinden
etkilenmiş gibi duruyor. 2000 cc’nin üzerindeki otomobillerin satışı geçen yıla
kıyasla sadece yüzde 3 kadar gerilemiş durumda. Şaşırdığımı söyleyemem.
Zenginlerin fiyat-talep esnekliğinin çok düşük olduğu İktisata Giriş derslerinde
okutulur.
Otomotiv sektörünün tek tesellisi ihracat. İlk yedi ayda otomotiv
ihracatı yüzde 10, AB pazarına ise yüzde 18 artmış durumda. Eğer otomotiv dış
pazarının dörtte üçünü oluşturan AB yeniden durgunlaşırsa ki böyle bir ihtimal
ufukta belirmiş durumda, sektör yegane tesellisini de kaybedebilir.
(bu yazı Zaman'da 10 Ağustos 2014 tarihinde yayınlanmıştır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder